30 Ağustos 2009 Pazar

Nice nice yıllara

CUMHURİYETE GİDEN YOLDA ATILAN EN BÜYÜK ADIM OLAN BÜYÜK TAARRUZ VE ZAFER BAYRAMIMIZIN 87. YILI KUTLU OLSUN.

* Efendiler!

Yüzyıllardan beri Türkiye'yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir, fakat yalnız bir şeyi düşünmemişlerdir: Türkiye'yi.
Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin uğradığı zararları ancak bir şekilde karşılayabiliriz: O da artık Türkiye'de, Türkiye'den başka bir şey düşünmemek. Ancak bu düşünceyle hareket ederek her türlü selamet ve mutluluk hedeflerine ulaşabiliriz.


Mustafa Kemal Atatürk


Kaynak: 1924Milli Eğitim Basımevi 1988 Atatürkçülük/Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri adlı kitabın 127. sayfası

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Makamlarla gelen şifa 3

Bugün makam yolculuğumuzun sonuna geldik. İnşallah sıkılmadan okumuşsunuzdur.

Rast makamı: Kemik ve beyne etkilidir. Fazla uyumayı engeller. Nabzın yükselmesine yardımcı olur. Özellikle çocuk bünyesinde nem hakim olduğu için; bu nedenle oluşan dengesizlikleri düzeltir. Akıl hastalıklarına iyidir.
Ör: Baharın gülleri açtı
İçime hep hüzün doluyor
Hayal ufkumda uçan binbir renkler
Yine bir gülnihâl aldı bu gönlümü
Söylemek istesem gönüldekini
Senden ayrı yaşayamam, çünkü çok sevdim seni
. . . . . .
Uşşak makamı:Kalp, ayak rahatsızlıkları, nikriz (damla) ağrılarına faydalıdır. Gülme, sevinç, kuvvet ve kahramanlık duyguları verir. Çocukların bütün organlarını etkileyen kuru ve sıcak yellerde ve büyük erkeklerde görülen ayak ağrılarına faydalıdır.
Ör: Anar ömrünce gönül giden sevgilileri
Kalbimi bezlederim minnet-ü zevkle dilesen
Gam zedeyim deva bulmam
Canâ rakibi handan edersin
Dalında solarken akşamın gülü
Hastasın, zannım vefa mahzunusun
. . . . . .
Acem aşiran makamı: Kemiklere ve beyne etkilidir. Yaratıcılık duygusu ve ilham verir. Durgun düşünce ve duyguları canlandırır. Hanımlarda doğumu kolaylaştırır. Anne karnındaki çocuğun yanlış duruşlarının düzelmesine yardım eder. Ağrı giderici ve spazm çözücü özelliği vardır.
Ör: Gam çekme güzel, nolsa baharın sonu yazdır
O tebessüm, o tavırlar,o levendane hıram
Gel ey denizin nazlı kızı, nuşi şarabet
Bin cefa görsem, ey sanem
Kime halim diyeyim, kime feryad edeyim
. . . . . .
Segâh makamı: Şişmanlık uykusuzluk, yüksek nabız, kalp, ciğer ve kas rahatsızlıklarına faydalıdır. Beyin nöronlarına etkisi vardır. Mistik duygular oluşturur.
Ör: Leylâ bir özgecandır
Dertliyim ruhuma hicranımı sardım da yine
Bir emele bin ah çeksem
Gözlerinden içti gönlüm neş'eyi
Hasta kalbimde yanan derdi niçin anlamadın
İncecikten bir kar yağar
Olmaz ilaç sine-i sad pareme
Gece sessiz ve karanlık
. . . . . .
Eveeeet, artık mutfaklarımızı birer stüdyoya dönüştürerek, şarkılarımızı söylemeye başlayabiliriz.

Sağlık ve huzur dileklerimle.

25 Ağustos 2009 Salı

Makamlarla gelen şifa 2

Nerede kalmıştık? Evet makam yolculuğumuza devam ediyoruz. Bu arada, bu konuda edindiğim bilgilerle ilgili bir kaynak sunamadığım için üzgünüm.. Uzun zaman önce Türk Sanat Müziğimiz hakkında edindiğim parça parça bilgilerden oluşan notlarımdan çıkartarak sizlerle paylaşmaya karar verdiğim bilgileri nereden edindiğimi şu an anımsayamıyorum.

Hicaz makamı: Kemiklere, beyne ve çocuk hastalıklarına tedavi edici etkisi vardır. Üro-genital sisteme ve böbreklere etki gücü fazladır. Alçakgönüllülük duygusu verir. Düşük nabız atımını yükseltir ve göğüs bölgesi diğer önemli etki alanıdır.
Ör:Hazan ile geçti gülşeni bostan
Kapıldım gidiyorum, bahtımın rüzgârına
Kırmızı gülün alı var
Muhabbet bağına girdim bu gece
Ömrüm artar sana baktıkça perestişle benim
Bir bahar akşamı rastladım size
Gönlüm yaralı bilmiyorum yar bana noldu
. . . . . .

Neva makamı: Göğsün sağ tarafına, böbreklere, omurilik, kalça ve uyluk bölgelerine etkisi vardır. Üzüntüyü giderir ve lezzet verir. Gönül okşayan makam adıyla bilinir.
Ör: Birlikte bu akşam çıkalım seyre civanım
Muntazırım teşrifine
Sevdi bu gönül seni yaman eylemedi
Yine bağlandı dil bir nevnihâle
Ey gonca dehen ah-ı seherden hazer eyle
. . . . . .

Elimden geldiğince, çok bilinen şarkılardan örnekler vermeye çalıştım. Daha da vermeye çalışacağım. Bildiğimiz gibi makam deyince aklımıza sadece sözlü şarkılar gelmez. Bu makamlarla ilgili çok güzel saz eserlerimiz de var. Müzik marketlerinden kolaylıkla temin edebiliriz.
Müziksiz kalmayın.

Sağlık ve huzur dileklerimle.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Makamlarla gelen şifa 1


''Müzik ruhun gıdasıdır'' Bu tartışılmaz. Peki, müziğin bedenimizde yarattığı onarıcı etkisini biliyor muyuz? Batısıyla, doğusuyla dinlediğimiz birçok müzik, melodik yapıları gereği organlarımızın güçlenmesine katkı sağlıyor. Bu tıbben kanıtlanmış. Biz, kendi öz müziğimizden yola çıkarak, makamlarımızın vücudumuza sağladığı yararları öğrenmeye çalışalım. Ne dersiniz?

Nihavend makamı:Kan dolaşımı, karın bölgesi, kalça, uyluk ve bacak bölgelerinde etkilidir. Kulunç, bel ağrısı ve tansiyon rahatsızlıklarına faydalıdır.
Ör:Bahar bitti, güz bitti artık bülbül ötmüyor.
Bahçemde açılmaz seni görmezse çiçekler.
Dün kahkahalar yükseliyorken evinizden.
Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde.
Hatırla mazi-yi mesudu sen de ben gibi yan.
Menekşelendi sular, sular menekşelendi.
Ruhuma gecenin matemi doldu.
Sarahaten acaba söylesem darılmaz mı?
Ufacık tefeciktin, yemyeşil gözlerin vardı.
. . . . . .
Hüseyni makamı: Güzellik, iyilik, sessizlik, rahatlık verir ve ferahlatıcı özelliği vardır. Karaciğer iltihabını yok eder. Mide hararetini giderici özelliği vardır. Sol omuza etkilidir. Sıtma hastalığına iyi gelir.
Ör: Bak şu güzel köylüye, işte bu kızdır peri.
Geçti sevdalarla ömrüm ihtiyar oldum bugün
Rüzgârlara kapılmış kuru yaprak misali
Leylâk takıvermiş saçının tellerine hey
Sana öyle hasretim ki bir çabam yok varam diye
Tutam yar elinden tutam çıkam dağlara dağlara
Yüce dağ başında yatmış uyumuş.
. . . . . .

Makamlarla ilgili açıklamalara devam edebilmek ümidi ile...

Hepinize sağlık ve huzur diliyorum.



Fotoğraf:images.google.com'dan alınmıştır.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Ramazan

Çok şükür, bir yıl daha marketten aldığım imsakiyemi buzdolabının kapağına iliştirdim ve Yüce Yaradan'a şükürler ederek orucumu tutmaya başladım. Bu benim onbeş saat aç kalabilecek kadar sağlıklı olduğumun bir göstergesi, yani check-up'ımın temiz çıkmış raporu kadar değerli bir belgedir benim için.

Ramazan, hepimiz için farklı anlam taşır. Ben, eski ramazanları tatlı tatlı anmayı sevmekle birlikte Neydi o eski ramazanlar? Cümlesine pek de takılı kalmayı sevmeyenlerdenim. Bildiğim; bu günün de bir gün o eski ramazanlardan olacağı. Korkum; bugüne gereken değeri ve hakkını verememek. Oysa ki yaşadığımız güne haksızlık etmek, yaşam enerjimizi tüketmekten başka bir işe yaramaz.

Ramazan ayında ezan sesi; tüm oruç tutanlar gibi, benim için de normal zamanlardan daha fazla önem taşır. Çünkü, bu ayda müezzinler en güzel sesleriyle, huşu içinde, makamına uygun ezanlar okurlar. Ama, aynı mahallede dört beş cami olması (buna kesinlikle karşıyım) müezzin-star yarışmasına dönüşmekte zaman zaman. Biri biterken diğerinin başlaması''öyle okunmaz böyle okunur'' dercesine rekabeti hissettiriyor.

Bedenimizi ve ruhumuzu arındırmak için koca yılın sadece bir ayı yetmese de, yaşam kargaşası içinde ihmal ettiğimiz maneviyatımızı elden geçirip, onarmak için Ramazan ayı çok güzel bir fırsat.

Hayırlı ramazanlar.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Kabul günü



Genelde ''Bir maniniz yoksa annem size gelecek'' ön randevusu evin çocuğu tarafından alınan ve sonraları on onbeş kişiyi bulup, her ayın bilmemkaçıncı günü olarak üzerinizde kalan eziyet günüdür; kabul günü.

Gelen misafirlerin ortak beklentisi; ev sahibinin ikramları ve değişik lezzetler tadabilme arayışıdır. Birlikte geçirilen sürenin büyük kısmı da zaten yeni yeni tarif alış-verişiyle geçer.İkişerli, üçerli gurupların oluşturduğu curcuna tarzı sohbetlerde gizli bir liderlik yarışı da yok değildir hani. Seslerin perde perde yükselişinin altında yatan neden de budur.

Zaman zaman düşünmüyor değilim: Acaba ''Kabul günü misafirliği'' bir çeşit meslek midir? Kendine has giyim tarzı olan, bir iş kolumudur. Çünkü, bu anlamsız toplulukları oluşturan insanların mutlaka şık bir poşet içinde hazır vaziyette rugan ayakkabı veya terlikleri bir kenarda beklemededir. Şıkırtılı, özel gün giysileri elbise dolaplarında hazırdır. Günlük yaşamlarında geçim sıkıntısı sohbetleri yapsalar da, güne gidecekleri zaman takmak üzere, birkaç burma bilezikleri ve pırlanta yüzükleri mutlaka vardır.

Birlikteliğin ilk yarısı;''Nasılsınız?'' , bu da yetmez;''Daha daha nasılsınız?'' sorusunun yanıtını almakla geçer, sağırlar söyleşisi kıvamında. Çünkü, onbeş kişilik topluluğun hepsi, teker teker birbirine bu soruyu yöneltir. Gelen misafirler arasında muhabbet ve dedikodu koyulaştıkça koyulaşır. Ortalıkta serseri mayın gibi dolaşan, sağı solu kurcalayan bir kaç tane de çocuk varsa, durum iyice çekilmez bir hâl alır. Ev sahibi, çılgınlar gibi ikram hazırlıkları içerisindedir. Ne sohbete, ne de muhabbete katılabilir.......
------
Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi; oldum olası şartlandırılmış günleri sevmem. Arkadaşlarımla biraraya gelmeyi, sohbet etmeyi, ikramda bulunmayı çok severim ama sayıları dördü geçmeyecek guruplar halinde olması tercihimdir. Gelenlerin birbirini tanıması ve oluşturulacak sohbet konularına yabancı kalmaması benim için çok önemlidir. Daha da önemlisi, benim de bu sohbetlerin içinde olabilmem.

Eski, okul arkadaşlarımla bir araya geldiğimde doya doya çocuklaşabilmeliyim. Bir zamanlar birlikte çalıştığım arkadaşlarımla, o günleri anımsarken hakkını verebilmeliyim. Ya da müziksever dostlarımla müziği konuşup, şarkılar söyleyebilmeliyim. Amaaa, hepsini bir araya getirmeye kalkarsam, durumdan ne ben ne de arkadaşlarım hoşnut olur.

Sağlık ve huzur dileklerimle.



Fotoğraf:www.images.google.com'dan alınmıştır.

U N U T M A M A L I Y I Z


Allah ülkemize böyle bir felâketi bir daha yaşatmasın.
Ölenlere rahmet, ailelerine sabır versin.

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Sağ mı, sol mu?


Elbette sol. Ne varsa solda var. Ama sağ da kesinlikle olmalı. Gerektiğinde solu desteklemeli. Solu sağsız, sağı solsuz düşünemeyiz. Bir elin nesi var? İki elin sesi var.

Alt tarafı bir solak muhabbeti yapacağım. Adeta, siyasi görüş bildirisi okur gibi olmuş, giriş paragrafım. Evet, ben bir solağım. Çocukluk çağlarımda uygulanan tüm baskılara rağmen, solaklığımdan ödün vermeden bugünlere geldim. Sık sık sol kolunu inciten bir çocuk olarak, ev halkı tarafından durum fırsat bilinip;'' haydi bakalım, sağ elinle yemeye alış'' telkinleri o zamanlar, bir işe yaramadı.
.
5 yaşımda, büyük bir hevesle başladığım ilkokula giderken (o çocuğu şimdi bulsam evire çevire döverim) solaklığımın daha da büyük bir sorun olarak karşıma çıkacağını hiç düşünemedim . Sol elle yazabilmek için öğretmenin arkasını dönmesini beklemek, yakalanınca suç işlemiş gibi azarlanmak; korku- şaşkınlık karışımı garip hallerdi.
.
Tıbbın halâ çözemediği, belki de uğraşmaya gerek duymadığı solaklık konusunda bildiğim tek şey; solakların sağ beynini, sağlakların sol beynini baskın kullanması. Bir de kutup ayılarının da solak olması:-)))
.
Araştırmalar,'' dünya nüfusunun %10 u solak'' dese de, pek inandırıcı değil. Biz çok daha fazlayız. Size bir nikâh törenini örnek verebilirim: Nikâh memuru söylemini bitirir. Tören sonunda imzalar atılmaya başlanır. Kalem tutan sol el(gelin+damat+şahit+nikah memuru)= solaklar töreni. Salondaki davetliler oldukça eğlenir. Evet, biraz cebir denklemi gibi olsa da, bu benim nikâh törenim.
.
Haaa bu arada solaklarla ilgili bir başka tesbit;yaratıcı, zekî ve sezgilerinin güçlü olması: Michelangelo, Leonardo Da Vinci, Mozart, Marie Curie, Beethoven, Einstein, Emre Belözoğlu, Sergen Yalçın... gibi. :-))))
.
Sağ-lık, sol-luk ve huzur dileklerimle.

6 Ağustos 2009 Perşembe

Kan bağı


Bir tür akrabalarımız vardır. Kan bağına rağmen sevememişizdir, ısınamamışızdır onlara. Ama onlar arsız arsız bir yerlerde bulurlar bizi. Haber maber vermeden, teklif tekellüf bilmeden, çıkıp çıkıp gelirler.Kapıdan giremeseler pencereden girerler; bazen tek başına, bazen topluca.
.
Bu akrabalar, kışın yoktur ortada. En ufak bir seslerini bile duyamayız. Ne zaman havalar ısınır, işte o zaman burnumuzun dibinde biterler. Genelde sinir bozucu tiz bir sese sahiptirler ve ne dediklerini anlamamız olanaksızdır. Ama Allah için üzerimize titrerler. Bizlere yakın olmak için ellerinden geleni ardlarına koymazlar.
.
Özellikle gece yatısına kalmayı tercih ederler. Evimizde girip çıkmadıkları yer yoktur. Gündüz pek ortalarda dolaşmazlar. Lâkin, gece hayatını çok severler. El ayak çekilip, ışıklar söndüğü andan itibaren ortaya çıkarlar.
.
İşte, akrabalık ilişkilerinin su üstüne çıktığı saatler başlamıştır artık. Nasıl ? Sizde de var değil mi onlardan. İstediğiniz kadar inkâr edin. Onlar tiz sesleriyle, önce aranızda bir kan bağı olduğunu anlatacak, sonraaa aynı kanı taşıdığınızı kanıtlayabilmek için gerekeni yapacaklardır.
.
Ben bizimkilerden birinin profilden, artistik yakın çekim bir fotoğrafını yan tarafa koyuverdim. :-))))
.
Bu yazıyı okuyan tüm gerçek akrabalarımdan yüreklerini hoplattığım için özür dilerim.
.
Sivrisineksiz geceler hepimizin olsun.
.
Sağlık ve huzur dileklerimle.
.