31 Aralık 2012 Pazartesi

NİCE MUTLU YILLARA






                       
TÜM BLOGGER DOSTLARIMIN YENİ YILINI EN İÇTEN DİLEKLERİMLE


KUTLARIM. HER ŞEY GÖNLÜNÜZCE OLSUN. 






27 Aralık 2012 Perşembe

DÖRT YIL OLMUŞ








            Sessiz sedasız dört yılı geride bırakmış, beşinci yıldan gün almaya başlamışız Sevgili Blog'um. Dönüp de geriye baktığımda, yazdıklarımı okuduğumda , sana ne kadar haksızlık ettiğimi anladım.  Elime ne geçerse attığım ABUR- CUBUR çekmecesi gibi doldurmuşum seni. Oysa sen çok daha iyilerine lâyıktın.


          
     Bundan sonrası için sana '' Daha güzel ve kaliteli yazacağım '' diye  söz verebilir miyim? Hayır, veremem. Ben, fırsat buldukça yazılarını okuduğum (yorum yapmasam da) değerli Blogger Arkadaşlarımla  H2N-CO-NH2 yarışına girebilir miyim? Aslaaaa. Onları hazır yeri gelmişken bir kez daha sevgiyle kucaklayıp, takdir ettiğimi belirtmek isterim.
         
           
           Üzgünüm, yeni yılda da yazacaklarım bundan farklı olmayacak. Ne demiş atalarımız '' Hiç bir blog  bloggerini seçemez.''  Benimle böyle estek- köstek devam edip gideceksin yani. Ne yapalım bu da senin kötü kaderin, kem talihin. 


         
          Blogger dostlarımın teselli yorumlarını elimde mendil, gözümde yaş, okumak istemediğim için bu yazımı yoruma kapatıyorum. Sevgiyle kalın.



    Sağlık ve huzur dileklerimle.




   Akçay'a, Nino'ma ve Niloş'uma kucak dolusu sevgiler.
     



                                            

19 Aralık 2012 Çarşamba

NaCl



      



     Bugün, kimya bilgilerinizi sınamak üzere vükelâca bir başlık kullandım. Neymiş efendim NaCl =  Sodyum klorür = Tuz. Azının da, fazlasının da vücudumuzda ne denli olumsuzluklar yarattığından haberimiz yokmuş meğer.



      Şu sıralar, eksikliği ilgi alanımız kapsamında. En belirgin belirtilerinden biri depresyonmuş.'' Allah ağzımızın tadını, tuzunu eksik etmesin.'' diyerek evrene güzel bir dilek yolluyorum bu arada. Ne diyorlar buna: O L U M L A M A . {;-))



              Gelelim çocukluk yıllarımızın, zevkle izlediğimiz gölge oyunu Karagöz- Hacivat'a ve karakter oyuncusu Tuzsuz Deli Bekir'e. İçip, içip,

 ''HEEEEEEYT ANAMI KESEN BEN, BABAMI KESEN BEN, VAR MI BANA YAN BAKAN ''  

diye naralar atan bu  kabadayı tiplemesine takıldı kafam son günlerde. Bu arada ek bilgi: DELİ sıfatını hiç de kötüye kullanmamış Sayın Bekir. Mahallede asayişi koruyup, haklıyı kollayan haksızı cezalandıran bir zatmış. Peki, adamceğize niye TUZSUZ demişler. Araştırdım, soruşturdum; doğan çocukların sofra tuzuyla tuzlandığı bir geleneğin tuzlanmamış bebesi olduğu bilgisine ulaştım. Yani emsalleri sodyumklorürlenirken o H2O ile yani sade suyla idare etmiş. Yani bünyesi, ilk tuzunu alamamanın yoksunluğunu yaşamış. 



      Tabii vücudundaki tuz küskünlüğü ileri yaşlarında depresyona neden olmuş(Bu da benim yorumum).  Eee, o zamanlar Tebabet-i Ruhiye bu günki seviyesine ulaşmadığı ve her türlü psikolojik rahatsızlığın adı delilik olduğu için zavallıcığa lâkap olarak yapışıp kalmış. Sana bir özür borcumuz var Bay Bekir. 


      Mekânın cennet olsun, nurlar içinde yat.


             Tüm dostlara sağlık ve huzur dilerim.
              




12 Aralık 2012 Çarşamba

HER ŞEYİN BAŞI ......


Elbette SAĞLIK...








  12.12.2012 çılgınlığı yaşadığımız; nikâh salonlarının dolup taştığı, valizini hazırlamadan, kendisini hazır hissetmeden dünyaya bileti kesilen onlarca çocuğun doğduğu bu gün, biz de bu hareketliliğin istemeden içinde buluverdik kendimizi.



  Bir süredir Asu'cuğumun sağlık sorunlarının üstesinden gelebilmek için yollara düştüğümüz, o doktor senin, bu doktor benim koşuşturmacamızın son durağı bugün gittiğimiz Acıbadem Hastanesinin herhalde en sevimli Endokronoloji uzmanı Doç. Dr.un odasında, GÜNÜN MEANÂ VE ÖNEMİNİ dolu dolu yaşadık.



  Sevgili Paçoz'umuzun kaybı ile başlayan, Ninom'un yaşadığı ruhsal sarsıntıyı onarabilmek amacı ile gittiğimiz son doktorumuzunun önerisi üzerine yapılan bir dizi tahlil sonucu ile birlikte bu gün, kendimizi az önce sözünü ettiğim endokronologun odasında bulduk. 



  Yola revan olduğumuz sabahın erken saatlerinde, uykusuz ve sıkıntılı bir gece geçiren Asu'cuğumun yüzündeki endişe, doktorun koyacağı teşhise kadar geçmeyecekti. Oysa bir gece önce bu konuda ehil arkadaşlarla uzun uzun istişarelerde bulunmuş, içimizi rahatlatmıştık. 



  Neyse daha fazla uzatmadan doktorun odasına girelim artık:


  Hafiften doğrularak bize oturacağımız koltukları kibarca eliyle işaret eden şirin doktorumuz, bir yandan mıırmırmır, mırmırmır söylediği şarkıyı kesmeden elimizdeki şişkin tahlil dosyamızı aldı.  ''Hımmmm''  dedim içimden. '' Tıp Fakültesinin havasından mı suyundan mıdır bu müzik aşkı? '' Tahlilleri incelediği ve bilgisayara yüklediği sürece mırıltısı hiç kesilmedi. Biz merak ve şaşkınlık içinde birbirimize bakınırken, nihayet başını kaldırıp bir şeyler söylemeye başladı. Teşhis: H O Ş İ M A T O. Yani troid bezi iltihabı. Bağışıklık sisteminin zayıflaması ile ortaya çıkan bir hastalık. 


  Bize çok tanıdık gelen Orta Anadolu şivesi ile konuşmaya başlayan Doktor'umuzun ağzından adeta bal damlıyordu. Biz bu ilk kez duyduğumuz hastalığı hoşimato, hoşimato diye özümsemeye çalışırken O anlatmasına devam ediyordu. Bu hastalığı bulan doktorun adı imiş Hoşimato. Sonra elini masaya vurarak '' Bugün 12.12.2012. Bu masayı nikâh masası kabul edin. Ben de nikâh memuru Hoşimato. Yazdığım ilaç ile sizi evlendiriyorum.'' 


  Daha fazla kendimizi tutamadık ve Asu ile  aynı anda PU HA HA kıvamında uzunca bir süre güldük. Bir doktor odasındaki hastadan  yükselebilecek son nidadır herhalde kahkaha. Allah da O'nu güldürsün. Bu kadarla da kalmadı gülüşmelerimiz. Yaptığı muayenenin ardından Asu'cuğumun kilo ve boy ölçülerini alırken ''Niye 2 cm eksik? '' sorusuna '' Çok yıkanma, bak çekiyorsun.'' gibi anlık şirin esprileri havada uçuştu. Odasından çıkarken hepimizin ağzı kulaklarındaydı. 12. 12. 2012 ve HOŞİMATO. 


  Dilerim; henüz almaya başladığı ilaçları tez vakitten eski sağlığına kavuşturur Asu'cuğumu. Henüz işimiz bitmedi. Hepimiz için pırıl pırıl aydınlık günler getirsin 2013. 




  Sağlık ve huzur dileklerimle.