16 Temmuz 2013 Salı
DAHA...
Daha bir karpuz bile kesemeden neredeyse geçip gidecek ramazan. Bu yıl pek keyifli değiliz ne O, ne ben, ne de hiç birimiz. Bütün korkumuz, endişemiz ; omuzlarına ağır yükler yüklediğimiz gençlerimiz ve onların gelecekleri... Dualarımız, dileklerimiz ve elimizden gelebilecek her neyse onlarla birlikteyiz.
Şöööyle bir dönüp eski ramazan yazılarımı gözden geçireyim dedim. Kimi yılı bir mahya ile karşılamışım. Kimi yıl heyecanla beklemiş, uğurlamışım. Bu yıl çok ayıp etmişim. Özür dilerim ramazan. Suç sende değil.
Sayende yine bir sınavın üstesinden geldim. Onyedi saat sağlık sorunu yaşamadan aç kalmanın mutluluğunu yaşıyorum. Bana tattırdığın tüm manevi hazlar için sana bir kez daha teşekkür ediyorum.
Geç de olsa HOŞ GELDİN MUBAREK AY
3 Haziran 2013 Pazartesi
YANIT NE OLMALI?
Yaşadığımız süreçde çok şey söylendi, çok şey yazıldı. Hepsi de birbirinden doğru, yerinde tesbitler, açıklamalardı. Ancak, dün gördüğüm yukarıdaki söyleşi beni çok etkiledi.
Doğduğu günden itibaren ebeveyninin kanatları altında güven içinde yaşayan bir çocuğa okul çağına gelip, dış dünyayla tanıştığı günden sonraki süreçte ilk öğretilen P O L İ S ti. ...ti diyorum, çünkü o da -di li geçmiş zamanın derinliklerindeki yerini aldı. Polis, ağır yara aldı.
Hiç kimse '' Ne yapsın, o da emir kulu '' gibi mazeretlerle nasıl bir eğitim süreci yaşadıklarını çok merak ettiğim bu gözü dönmüş insanları kollamaya kalkmasın. Bazı değerler vardır ki ne iki lokma ekmeğe , ne de mesleğe değişemezsiniz. Üstelik, saçını başını yolduğu genç kızların, suratını biber gazı kapsülüyle parçaladığı babası yaşında insanların davaları onların da davalarıydı.
Bir zamanlar çocuklar '' Ben nasıl dünyaya geldim?'' sorusuyla büyüklerini terletirdi. O da neymiş? Esas bu soruya yanıt bulun sevgili büyükler.
Sağlık ve huzur dileklerimle.
22 Mayıs 2013 Çarşamba
NE ÇEKTİM BE YAHU :(
Vaktaki zamanın akilleri, yazın gelişini '' karpuz kabuğunun denize düşmesi '' ile tanımlamışlar. Hayır efendim, artık dört mevsim bu iri meyvayı bulabildiğimize göre bu fikir çürümüştür. Ben, yani bugünün akili bu sözü değiştiriyorum: ''Sivrisinek kanımızı emmeye başladığı gün yaz gelmiştir. ''
Bir kaç gecedir beni canımdan bezdiren bu mahlûkların varlığı ile yazın geldiğine iyiden iyiye inandım. Müzikâl her türlü nidayı zevkle dinlememe karşın, onların gerdaniye çığlıklarının beynimde yarattığı titreşimler, tüylerimi diken diken etmeye yetiyor.
Aslında itiraf etmeliyim ki bu jumbo-jet duruşlu minik yaratıklar tüm zamanların akili. Mevzilerini, stratejilerini, taktiklerini ve saldırılarını zamanlamadaki ustalıklarını canımı yakmasalar, hayranlıkla izleyeceğim.
Ne çektim - çektin... diye başlayarak devam eden dillere pelesenk olmuş son günlerin popüler cümlesine , yani Yalan Dünya dizisinin sevimli Vasfiye Halası'ndan kaynaklanan bu cümleye artık ''yeter, kabak tadı verdi'' diyenlerden olmama rağmen, bu yaratıklarla ilgili geçmiş ve gelecekteki duygularımı başka türlü anlatamazdım. Evet, çok çektim çoook.
Belki diyeceksiniz '' dünyanın çivisi çıkmış, başka derdin mi yok? '' Güne gözlerinde '' + '' işaretleri ile başlamış biri olarak YOK İŞTE YOK . :-(
Sağlık ve huzur dileklerimle
19 Mayıs 2013 Pazar
NİCE YILLARA
19 MAYIS ATATÜRK'Ü ANMA- GENÇLİK VE SPOR BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN
Efendiler!
Yüzyıllardan beri Türkiye'yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir, fakat yalnız bir şeyi düşünmemişlerdir:
Yüzyıllardan beri Türkiye'yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir, fakat yalnız bir şeyi düşünmemişlerdir:
Türkiye'yi. Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin uğradığı zararları ancak bir şekilde karşılayabiliriz: O da artık Türkiye'de, Türkiye'den başka bir şey düşünmemek. Ancak bu düşünceyle hareket ederek her türlü selamet ve mutluluk hedeflerine ulaşabiliriz.
ATATÜRK
ATATÜRK
1924
Milli Eğitim Basımevi 1988 Atatürkçülük/Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri adlı kitabın 127. sayfası
25 Nisan 2013 Perşembe
BU BAHÇE :(
Canım Nino'm bana bir hoşluk yapıp Mersin'de iki yıl okuduğum (2-3. snf) okulumun fotoğrafını çekip getirmiş. Bir zamanlar ben de bu bahçede koşuşturmuş, kapısında bekleşen seyyar satıcılardan ipe dizili alıç yemiş, şalgam suyu içmiştim. Ne güzel, okulum hiç değişmemiş. :)
Benim bu bahçede , bu bahçenin bende bıraktığı öyle bir iz var ki, ne bu bahçe beni, ne de ben bu bahçeyi unutamam. (Bu nasıl bir cümle yahu?? )
Sadede gelmeliyim artık. Evet, benim densizliğim yüzünden beş yaşında başlayan eğitim hayatım ( o günki Rayegân'ı bugün elime verseler evire çevire döverim) bu okulda 6-7 yaşlarını sürdürdü.
Bir 10 Kasım öncesiydi. Sevgili öğretmenimiz törende okumamız için şiir ezberlememizi istemiş ve evde bunu dile getirdiğim an itibarı ile Asu'cuğum, büyük bir titizlikle bana şiir arama çalışmalarına başlamıştı. Nur içinde yatsın, büyük şair Bahçet Kemal Çağlar'ın Nöbetçi Millet şiirinde karar kılan mükemmeliyetçi yengeç Nino'mla geceli- gündüzlü hummalı bir çalışma içine girivermiştik.
Bir 10 Kasım öncesiydi. Sevgili öğretmenimiz törende okumamız için şiir ezberlememizi istemiş ve evde bunu dile getirdiğim an itibarı ile Asu'cuğum, büyük bir titizlikle bana şiir arama çalışmalarına başlamıştı. Nur içinde yatsın, büyük şair Bahçet Kemal Çağlar'ın Nöbetçi Millet şiirinde karar kılan mükemmeliyetçi yengeç Nino'mla geceli- gündüzlü hummalı bir çalışma içine girivermiştik.
Ben koltuğun üzerinde ayakta, Nino'm elinde şiir kitabı atakta, o söyler ben söyler vaziyetlerinde... Tören gününe kadar durum böyle devam etti, gitti. Hiiiç unutmuyorum o hallerimizi.
Anma günü gelip merasim başladığında şiirin tek kelimesini bile hatırlayamayacak kadar heyecanlı ben, kürsüye çıktığım andan itibaren ''minik fare kükredi'' misali coşkuyla okudum, bitirdim şiirimi. Onbir mısralık Ey... diye başlayan bölümde de aynen Asu'nun öğrettiği gibi gereken vurguları yaptım. Eeeeeyyyyyy...
Öğretmenimin ve okul müdürümüzün gözündeki takdir ifadesini unutmuyorum. Görevini başarıyla tamamlamış bir öğrenci edasıyla sırama geçtiğimde kendimi, ne kadar da hafiflemiş hissetmiştim oysa. İşte bundan sonrası tam anlamıyla bir felâketti. Şiirin etkisi geçinceye kadar teneffüsler benim için adeta bir işkenceye dönüşmüştü.
Her sınıfta emsallerine rastlanan bir gurup şamatacı veledin teneffüslerde beni ''Eeeeyyyy, eeeeyyyyy...'' diye kızdırması, onları susturma çabası içerisinde peşlerinden kovalamama neden olmuştu. Günlerce süren bu koşuşturmada tabii son çare öğretmendi.
Veee işte ben bu bahçeye en içli, en duygulu Eeeyyyy'lerimi bıraktım.
Anma günü gelip merasim başladığında şiirin tek kelimesini bile hatırlayamayacak kadar heyecanlı ben, kürsüye çıktığım andan itibaren ''minik fare kükredi'' misali coşkuyla okudum, bitirdim şiirimi. Onbir mısralık Ey... diye başlayan bölümde de aynen Asu'nun öğrettiği gibi gereken vurguları yaptım. Eeeeeyyyyyy...
Öğretmenimin ve okul müdürümüzün gözündeki takdir ifadesini unutmuyorum. Görevini başarıyla tamamlamış bir öğrenci edasıyla sırama geçtiğimde kendimi, ne kadar da hafiflemiş hissetmiştim oysa. İşte bundan sonrası tam anlamıyla bir felâketti. Şiirin etkisi geçinceye kadar teneffüsler benim için adeta bir işkenceye dönüşmüştü.
Her sınıfta emsallerine rastlanan bir gurup şamatacı veledin teneffüslerde beni ''Eeeeyyyy, eeeeyyyyy...'' diye kızdırması, onları susturma çabası içerisinde peşlerinden kovalamama neden olmuştu. Günlerce süren bu koşuşturmada tabii son çare öğretmendi.
Veee işte ben bu bahçeye en içli, en duygulu Eeeyyyy'lerimi bıraktım.
NÖBETÇİ MİLLET
Yaradan hey Yaradan!
Dört yıl değil bin yıl geçse aradan
Sensin ateş diye kanımızdaki
Sesin ışık diye önümüzdeki!
Ey yanımızdaki
Beş on mermere, bir avuç toprağa sığan
Sınırsız mavi umman hey!
Yeni kıyılar bulur, yeni yarlar kazardın
Sen her köpürüp taşmanda;
Her konuşmanda
Milletin alın yazısını yeniden yazardın.
Bakışların inanmayanı ezerdi
Sağ kolun bir tırpana benzerdi:
Başlardı yurt tarlasında düşüncenin hasadı.
Cümlelerin ya örsten kalkardı
Ya çıkardı kından.
Başak saçların sarkardı harman alnından:
Halk, biçilmiş ekin gibi, düşerdi dizlerine.
Milyonlar katılırdı sözlerine
Mıknatısa koşan zerreler gibi.
Köhne kanaatler, köhne küreler gibi
Sözünde çarpışıp düşerdi.
Tam sustuğun gün kıyamet oldu
Tam konuştuğun anlarsa mahşerdi:
Rab, gökte "dinleyin" derdi meleklerine;
Yıldızlar girerdi yeni mahreklerine;
Nehirler kavuşurdu yeni denizlerine:
Halk biçilmiş ekin gibi düşerdi dizlerine.
Şimdi nöbetçi olmak için Anıtkabrine
Tamamlayabilmek için tavafını
Sarmış yalın kılıçlar gibi etrafını
Tutuyor nöbet.
Bu millet:
Bu, vaktiyle ayaklarını ummanlar yalayan
Bu, üç kıtayı atının nallarıyla damgalayan
Bu, Timur'u, Atilla'yı, Oğuz'u
Bu, Yıldırım'ı, Fatih'i, Yavuz'u
Bu, seni yetiştiren ulu millet.
Vakar ve haysiyetle dimdik
Uyanık, tetik
Anıtkabrinde tutuyor nöbet.
Dünya dönüp dolaşıp
Boğazlaşıp dalaşıp
Ergeç ve ancak
Milli misaklarda karar kılacak.
Ey en büyük usta!
Düşünen olmadı bu hususta
Senden evvel ve senden ileri.
İlk müjdeyi, ilk haberi
Senden almıştı cihan
Ta o zamandan
Anlayamadığına yansın.
Sen, dünyanın dönüp dolaşıp geleceği
Uğrunda milyonların seve seve öleceği
En büyük maksat için
Dünyaya ilk karşı koyansın.
Nasıl içimizdeysen bütün varınla
İşte öylece dünya davalarındasın!
O ışık saçların, o alev sözlerinle
O gök gözlerinle sen.
Ey ıssız geceler içinden
Bize eşsiz sabahı getiren!
Ey asırlardır dul bayrağın eşi
Ey geceyarılarımızın güneşi
Ey ışık saçlar
Ey yele kaşlar
Ey çekilmiş hançer bakışlar
Ey fikri döven şakaklar
Ey kalem parmaklar
Ey ay-yıldızlı el
Ey en güzel
Ey en büyük
Ey Atatürk!Getir dudaklarını bir bir alnımıza koy
Dağlansın ateşinle bu soy.
Oy Atatürk oy...
İrkilmez Ata çocuğu irkilmez:
Zaptedilmez, Atam, zaptedilmez
Biz varken senin hisarının burçları:
Bakışlarımız kılıç uçları
Bekliyoruz devrimini biz.
Çökmeyeceğiz diz
İsterse hayat zehrolsun
İsterse refah kahrolsun
İsterse kurşun düşsün yanımıza belimize
İsterse geçinmek için bir dilim
Kuru ekmek geçmesin elimize.
Halel gelmez bizim ateşimize;
Dünya düşse peşimize
Yer sarsılsa yerinden
Ne senden geçeriz, ne senin eserinden.
Behçet Kemal Çağlar
Yaradan hey Yaradan!
Dört yıl değil bin yıl geçse aradan
Sensin ateş diye kanımızdaki
Sesin ışık diye önümüzdeki!
Ey yanımızdaki
Beş on mermere, bir avuç toprağa sığan
Sınırsız mavi umman hey!
Yeni kıyılar bulur, yeni yarlar kazardın
Sen her köpürüp taşmanda;
Her konuşmanda
Milletin alın yazısını yeniden yazardın.
Bakışların inanmayanı ezerdi
Sağ kolun bir tırpana benzerdi:
Başlardı yurt tarlasında düşüncenin hasadı.
Cümlelerin ya örsten kalkardı
Ya çıkardı kından.
Başak saçların sarkardı harman alnından:
Halk, biçilmiş ekin gibi, düşerdi dizlerine.
Milyonlar katılırdı sözlerine
Mıknatısa koşan zerreler gibi.
Köhne kanaatler, köhne küreler gibi
Sözünde çarpışıp düşerdi.
Tam sustuğun gün kıyamet oldu
Tam konuştuğun anlarsa mahşerdi:
Rab, gökte "dinleyin" derdi meleklerine;
Yıldızlar girerdi yeni mahreklerine;
Nehirler kavuşurdu yeni denizlerine:
Halk biçilmiş ekin gibi düşerdi dizlerine.
Şimdi nöbetçi olmak için Anıtkabrine
Tamamlayabilmek için tavafını
Sarmış yalın kılıçlar gibi etrafını
Tutuyor nöbet.
Bu millet:
Bu, vaktiyle ayaklarını ummanlar yalayan
Bu, üç kıtayı atının nallarıyla damgalayan
Bu, Timur'u, Atilla'yı, Oğuz'u
Bu, Yıldırım'ı, Fatih'i, Yavuz'u
Bu, seni yetiştiren ulu millet.
Vakar ve haysiyetle dimdik
Uyanık, tetik
Anıtkabrinde tutuyor nöbet.
Dünya dönüp dolaşıp
Boğazlaşıp dalaşıp
Ergeç ve ancak
Milli misaklarda karar kılacak.
Ey en büyük usta!
Düşünen olmadı bu hususta
Senden evvel ve senden ileri.
İlk müjdeyi, ilk haberi
Senden almıştı cihan
Ta o zamandan
Anlayamadığına yansın.
Sen, dünyanın dönüp dolaşıp geleceği
Uğrunda milyonların seve seve öleceği
En büyük maksat için
Dünyaya ilk karşı koyansın.
Nasıl içimizdeysen bütün varınla
İşte öylece dünya davalarındasın!
O ışık saçların, o alev sözlerinle
O gök gözlerinle sen.
Ey ıssız geceler içinden
Bize eşsiz sabahı getiren!
Ey asırlardır dul bayrağın eşi
Ey geceyarılarımızın güneşi
Ey ışık saçlar
Ey yele kaşlar
Ey çekilmiş hançer bakışlar
Ey fikri döven şakaklar
Ey kalem parmaklar
Ey ay-yıldızlı el
Ey en güzel
Ey en büyük
Ey Atatürk!Getir dudaklarını bir bir alnımıza koy
Dağlansın ateşinle bu soy.
Oy Atatürk oy...
İrkilmez Ata çocuğu irkilmez:
Zaptedilmez, Atam, zaptedilmez
Biz varken senin hisarının burçları:
Bakışlarımız kılıç uçları
Bekliyoruz devrimini biz.
Çökmeyeceğiz diz
İsterse hayat zehrolsun
İsterse refah kahrolsun
İsterse kurşun düşsün yanımıza belimize
İsterse geçinmek için bir dilim
Kuru ekmek geçmesin elimize.
Halel gelmez bizim ateşimize;
Dünya düşse peşimize
Yer sarsılsa yerinden
Ne senden geçeriz, ne senin eserinden.
Behçet Kemal Çağlar
31 Mart 2013 Pazar
BİR MİM'İNİZ VAR
Blog aleminde ilk kez ve Sevgili Blogger arkadaşım SİS tarafından mimlendim. Elimden geldiğince sorularını yanıtlamaya çalışacağım.
***********************
Etkinliğe Katılmak İçin Kurallar;
1. İlk olarak Liebster Award (Favori Kitap Blogu) logosunu kullanmak.
2. Seni mimleyenin 11 sorusuna cevap vermek.
3. Kendinle ilgili 11 gerçeği açıklamak.
4. Takipçisi 200 altı olan 11 tane blogu mimlemek ve onlara 11 soru sormak.
1- Farz edin ki blog yazma işi bitti, ama siz de yazmaya alıştınız. Ne yapardınız?
-Akan suyun önü kesilmez. Demokraside (kalırsa?) çare tükenmez.Diğer blogger arkadaşların peşine takılır, yeni aleme akar giderim.
2- Herkesin hayatında illa bir kültür ögesi vardır; müzik, kitap, film gibi. Sizinki nedir?
-Her tür müzik, müzik, müzik.
3- İnsan olmak adına insanlık için en son ne eylemde bulundunuz?
-''İnsan olmak'' günümüzde bi hayli değer kaybetse de, kendimize mâl ettiğimiz sürece huzur bulduğumuz yüce duygu. Soluk aldığımız her an bunun bilincinde olmamız gerektiğine inanıyorum.
Bu tür gerçekleştirdiğim eylemleri yüksek sesle dile getirmek pek hoşuma gitmese de, madem sorulmuş diyerek yanıtlayayım: ÇYDD aracılığı ile, bir gurup öğrencinin yaşamını kolaylaştırmak adına yaptığım yardım ve destektir.
4- Hayvan sever olarak tanımlanabilen bir insansanız eğer sokak hayvanlarının ülkemizdeki şartlarını iyileştirmek adına fikirleriniz nedir?
-Kendimi, sivrisinek hariç tüm hayvanların manevi annesi gibi hissediyorum. Sokak hayvanlarının sağlıksız barınaklarda değil, insanlarla birarada yaşamalarını istiyorum.
Hatta, yüzde yüzü kullanılmayan okul bahçelerinin bir bölümünün onlara ayrılmasını, çocuklara küçük yaşta hayvan dostluğu ve sevgisi aşılamanın en güzel yolunun bu olacağına inanıyorum.
5- Hayal kuruyorsanız eğer en sevdiğiniz hayaliniz nedir?
-''Haydi biraz da hayal kurayım'' diye mesai ayırdığım bir zaman dilimim olmamakla birlikte, bunaldığım zamanlar önümde beliriveren hayallerim var. İlk aklıma gelen; bahçesinde kümesi, çiçeği- sebzesi, kedisi-köpeği ve yıkandığında taş kokan taşlığı ile mütevazi müstakil bir ev . (çocukluğumdaki gibi)
6- Hiç inançları sorguladınız mı? Sorguladıysanız hangi inancı ve varabildiğiniz sonuç nedir?
-''İnanç'' çok derin bir kavram: Bir kişiye ya da görünmez bir güce. Olmazsa olmazımızdır. Kişi veya kişilere olan inancımız yaşadıkları süreyle sınırlıdır. Oysa, zaman zaman başımızı okşayan müşfik bir el, zaman zaman omuzlarımızdan sımsıkı kavrayarak bizi desteklediğini hissettiğimiz, kimsenin umurunda değilken O'nun tarafından farkedildiğimizi bildiğimiz ve sevgi ile ruhumuzu teslim ettiğimiz görünmez bir yüce varlığa inanıyorsak kendimizi EKSİK hissetmeyiz.
İnançlar, inananları olduğu için vardır. Bu bağlamda, herkes sadece kendi inancını sorgulamalı, diğerlerine saygı duymalıdır.
7- Başkalarıyla en çok neyi paylaşıyorsunuz ve neden?
İnançlar, inananları olduğu için vardır. Bu bağlamda, herkes sadece kendi inancını sorgulamalı, diğerlerine saygı duymalıdır.
7- Başkalarıyla en çok neyi paylaşıyorsunuz ve neden?
-Samimiyetimi. Maskeye alerjim var.
8- Dünya üzerinde ölmeden önce mutlaka görmeliyim dediğiniz yer veya yerler var mı? Neden?
-Uzağa gitmeye gerek yok. Doğu Karadeniz'in uçsuz bucaksız yaylalarını görsem yeter.
9- Tam olarak kim olduğunuzu 3 cümleyle anlatabilir misiniz?
-Vallahi yarım olarak bile anlatamam.(bu birinci cümle) Söyleyebileceğim tek şey; sevenlerimin beni bulmak için gazeteye ilân verecek kadar çok sevdiği, sevmeyenlerimin yolunu değiştirecek kadar nefret ettiğidir.(bu ikinci cümle) Galiba ismim gibi azıcık farklı bir karakter, nev-i şahsına münhasır bir eksik eteğim.
10- Sizce yazılı dünya tarihi cidden gerçekleri mi anlatmaktadır?
-Yazılı belgelerin birbirinden farklı , tarihçilerin halâ tartışıyor olmaları gerçeklik konusunda kararsız kalmama nedendir.
11- Bu tarihte olmasaydı dünya farklı olurdu diyebileceğiniz önemli bir tarihi kişilik var mı, varsa kim?
- Adolf Hitler.
**********************************
KENDİMLE İLGİLİ ONBİR GERÇEK:
1-Bloguna yeterince zaman ayıramayan, sorumsuz bir bloggerim.
2-Düşüncelerimi paylaşır, duygularımı kendime saklarım.
3-Kutlanmak üzere adı konmuş günleri ve bayramları hiç sevmem.
4-Katıldığım bir toplulukta kıyı, köşe- bucak tercihimdir.
5-Ben... diye başlayan cümlelerle kendisini öven, çok özel yaşantısını paylaşan insanlardan bucak bucak kaçarım.
6-İltifatı sözde değil, davranışta ararım.
7-Hırssız, rekabetten uzak, kanaatkâr yapım, başarı grafiğimin hep ortalarda bir yerde kalmasının nedenidir.
8-Rahmetli Kemal Sunal gibi yüzümde hep bir tebessüm hali vardır.
9-Sofrada tabaklara ''yeter'' den sonra inatla koyduğum bir kaşık daha yemek yüzünden lâkabım ''son kaşık''tır.
10-Programsız, paldır- küldür işler canımı sıkar.
11-Hem miyop, hem hipermetrop hem de sıkı bir solağım.
BENİM SORULARIM:
1- Blog ve blogger sözcüklerinin Türkçe'leştirilmiş karşılığı sizce ne olmalı?
2- Ne tür kitap okumaktan hoşlanırsınız ?
3-Geleceğe dair en büyük endişeniz nedir?
4- Hayvan sevgisini nasıl tarif edersiniz?
5-Başka bir ülkede yaşamanız gerekseydi nereyi tercih ederdiniz? Neden?
6- İlgilendiğiniz bir san'at dalı var mı?
7- Arkadaşlarınız sizi nasıl tanımlar?
8- Bir çok gıda maddemiz , ''SAĞLIĞA ZARARLIDIR'' etiketi yapıştırılacak kadar tehlike içermekte. Bu konuya bakış açınız nedir , ne önerirsiniz?
9-Sürücü - yolcu - yaya olarak bulunduğunuz ilin trafiği hakkındaki olumlu- olumsuz görüşlerinizi paylaşır mısınız ?
10-Kendiniz veya bir yakınınızın sağlık sorunu nedeniyle gittiğiniz sağlık birimlerinde, anlatmaya değer bulduğunuz olumlu- olumsuz yaşanmışlığınız var ise anlatır mısınız?
11-Bir fobiniz var mı? Varsa üstesinden gelmek için ne yapıyorsunuz?
***********************************
Beni izleyen sevgili 30 blogger arkadaşım,
Yukarıdaki şartlara uygun iseniz lütfen siz de benim MİM'imi kabul edip yanıtlar mısınız?
Beni kırmayacağınız ümidi ile şimdiden teşekkür ederim.
Sağlık ve huzur dileklerimle.
2 Mart 2013 Cumartesi
MER mi? HABA mı?
O da nesi?
İslâh ve iflâh olmayacağım bir davranış biçimim. Bir topluluğa girdiğim zaman selâm vermek, bir araçtan inerken iyi günler dilemek, bir alış - veriş bitiminde hayırlı işler dilemek. Karşılık bulur mu? Çoğu kez havada bulut... misali semaya karışır gider.
Sağlam teknolojik ürünleri ve araçları ile takdir ettiğimiz Japon kardeşlerimiz, bu konuyu da sağlama almışlar ki, selâmlaşmalarını bir tören haline getirmişler. Yarı beline kadar eğilen bir Japon'un selâmını görmemek ve de alıp kabul etmemek herhalde pek mümkün olmadığı için, karşısındaki kişi de bir o kadar eğilip bu medeni davranışa gereken yanıtı vermek zorunda . Oysa bizler, yarı tebessümle karışık mırıl mırıl bir merhabayı duyurmakta güçlük çekiyoruz. (Bu en iyimser tahmin)
Eskiden çok kızıp, üzüldüğüm bu durum, artık eğlenceli bir gözleme dönüştü benim için. Girdiğim topluluğa yolladığım MERHABA'ma gelen tepkiler:
A) Aynı sıcaklık ve güler yüzle bir MERHABA.
B) Meşgulse kişi, başını yukarı aşağı sallayarak ALDIM- KABUL ETTİM.
C) Benden pek haz etmiyor ise NAMAZDA SELÂM POZİSYONU (Başın sağa veya sola çevrilmesi)
D) Beni yok sayıyorsa BOŞ BOŞ GÖZLERİMİN İÇİNE BAKIŞ
E) Selâmlaşmanın gereksizliğine inanıyorsa... Bakışları tepemden aşıp, arkamdaki duvarda asılı resmin eğriliğini tesbit etme çabasında olma durumu. MER mi? HABA mı? o da ne? ler.
Alış- verişde çok şükür bu kadar çeşitleme olmuyor. Hele hele sinek avlayan bir mağazadan eli dolu çıkıyorsanız, ayağınızın altına bir halı sermedikleri kalıyor. Bir de 3ü 5 e satmışlarsa yüzlerindeki gülümsemeye tahin- pekmez karışımı gibi, bazen vicdan azabı, bazen kuntiz bakışlar eklenerek coşku tuhaf bir hâl alıyor.
Beni en çok inciten, blog, blog yazılar yazdığım, sevdalısı olduğum minibüslerin saygıdeğer kaptanlarına duyuramadığım ya da duymazdan geldikleri İYİ GÜN- İYİ AKŞAM dileklerim.
Artık beyinlerini okuyabiliyorum :
a) Sana mı kaldı benim iyi günüm, akşamım.
b) Konuşacağına biran önce in be hanım, daha önümdeki minibüsle yarışacağım. . .
Sayelerinde, kazaya- belâya karşı ne çok dua öğrendim. Bu iyiliklerini unutmayacağım.
............
Eveeet, özetle BEN BİR SELÂMLAŞMA ARSIZIYIM. İsteyen alsın, istemeyen almasın.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selâmlarım.
Sağlık ve huzur dileklerimle.
10 Şubat 2013 Pazar
EN ŞİRİN HALİ
Konumuz görüldüğü kadar ağır değil. Yani Yunan Mitolojisi ile falan bir ilgisi yok. Sadece resimden yararlanmak istedim. Bu, Sevgili Rahmetli Anneanneciğim'in, başına kına yaktıktan sonra, üzerine yapıştırdığı asma yapraklı halini çağrıştırdığı için seçtiğim bir resimden ibarettir.
Evet, O çok ilerlemiş yaşına rağmen kendisini bırakmamış bir hanımefendi idi. Bembeyaz saçlarını ateş kırmızısına dönüştüren kınalama eylemi, resmen bir törene, şölene dönüşürdü evde. Sevmediğim kokusuna rağmen yanıbaşından ayrılmaz, O'nu izlerdim. İşin en eğlendiğim kısmı ise asma yaprakları ile kaplanmış kafasını izlediğim süreçti. Gerçekten çok şirin olurdu.
Sonunda bir de serçe parmağını şenlendirir, biraz da ona sürerdi kınadan.
Dediğim gibi çok bakımlı bir hanımdı Anneannem, cebinden yuvarlak aynası ve Pertev kremi eksik olmazdı. Eline fazla gelen kısmını benimle paylaşırdı.
Gezmeye gideceği zaman, evde hangisi varsa (fındık veya ceviz) ucunu yakıp, doğal sürme yapardı gözlerine. Ve evden çıkmadan önce mutlaka akranlarının getirdiği, bizleri ağzımızdan nefes almak zorunda bırakan ağır hacı yağı kokusunu sürmeyi asla unutmazdı.
Siyah başörtüsünün altından hilâl şeklinde çıkan perçemi ile artık AHİRETLİK dediği dostlarıyla biraraya gelme zamanı...
-Ver elini Rayuş, Lütfiye Hanım Teyze'nlere gidiyoruz. :-(( (Gider misin değil.)
******************
Nereden geldiyse aklıma, paylaşmak istedim.
Sağlık ve huzur dileklerimle.
1 Şubat 2013 Cuma
APARTMAN SAKİNLERİ
Kim demiş? Neredeymiş?
Bazı görevlerimiz vardır. Üzerimize yapışır kalır. Yıllardır üstlendiğim, ömrümün kara günleri diye adlandırdığım apartman toplantılarına asaleten, vekâleten katılmak, benim için böylesi bir şey.
Yine, geçtiğimiz pazar günümü rezil, beni de sefil etmeyi başardı.
İlânı, bir ay öncesinden girişteki panomuza asılmasına karşın, on kişi ile başlayan toplantımız bayır çıkan beşinci el kamyon performansında yapılmaya çalışıldı. Düğünlerde , zorla oynamaya kaldırılan gelin- damat yakınlarının direnmesine benzer bir şekilde , kolundan çeke çeke getirilen bir-kaç ilave komşu sayesinde başlayabilen toplantımız ilginç görüntülerle devam etti gitti.
Toplantıya damgasını vuran, kiminin bir, kiminin iki cebinden Teksas kovboyları gibi çıkan cep telefonları oldu. Kimilerini çok iyi tanımasam da, cep telefonlarına yerleştirdikleri melodiler sayesinde CEP FALI bakarak kişilikleri ve tercihleri konusunda fikir yürütebildim.
Bir saat gecikmeyle başlayan toplantımız BÜYÜKünü aratmayan TKMM gibiydi.Yani açılımı Türkiye Küçük Millet Meclisi.Meğer ne zormuş MEBUS olmak. Benim için ABUS olmakla eş değer. Yok yok aldıklarını hak ediyorlar. Oralarda oturmak her baba yiğidin harcı değil anladım.
Satır arası: Bilgisayarım iyice asiliği ele alarak yazı türümü kafasına göre değiştirdi. Mevzuuu canını sıktı galiba.
Gelelim başlık olarak seçtiğim, APARTMAN SAKİNLERİ sözüne. Yaşı yetse, bunu Cem Yılmaz'ın bir esprisi mi diyeceğim. Otuz haneli bir apartmanda kim sakin olabilir ki! Mutfak penceresinin demirlerinden hamsi kafası toplayan ben mi, asansörlerin kapısını açık bırakarak meşgul edenler yüzünden mağdur olan Ninom mu? Daha neler neler...
Netice; halledilemeyen sorunlar, alınganlıklarla ört bas edilen hesapsızlıklar, gereksiz masraflar... yani çok sesli kötü bir HİCAZ FASLI. İncelebilen incelsin misâli.
Ve eve dönüşte ağrıyan başımla değişmeyen hayalim: İKİ GÖZLÜ MÜSTAKİL BİR GECEKONDU.
Sağlık ve huzurla kalın.
19 Ocak 2013 Cumartesi
SESSİZ SEDASIZ
Sessiz sedasız giriverdiğim yeni yaşıma kattığım yeni ses; gönül gözü açık, koca kafalı sazım. Kendi kendime aldığım HER YIL YENİ BİR MÜZİK ALETİ kararımın bu yılki talihlisi mi, talihsizi mi bilemedim, yaldır yaldır parlayan bağlamam. Kendi güzel, sesi daha da güzel bu şirinlikle henüz tanışma aşamasındayım.
Kılıfından çıkartıp sapıyla el sıkıştığımda O'na '' Hey Dostum, Ben Rayegân '' dedim ve yanıtını almak üzere mızrabı tellerine dokundurdum. Sanki teller birbirine ''Neeeee?? Kimmiş?? '' dercesine garip garip çığlıklar attılar. Akortları attı. Olsun, ben alışığım. Bir gün onlar da öğrenecek elbet.
Müziksel anlamda, zamana karşı yarış içerisindeyim. Hani, sınavın sonuna doğru açılan zihinler gibi. Vakit daraldıkça daha fazlasını öğrenme isteği bende telaşa dönüştü. Keşke bu uğraş için ayırabileceğim daha fazla zamanım olsaydı.
Yeni yaşıma gelince; hoş gelmiş, hoş gitsin isterim. Başka ne diyebilirim. Bu saatten sonra elbette büyük beklentilerim olamaz. Bu günümü aramayayım yeter.
Birbirinden güzel türkülerimizi tele dökmeme katkı sağlayan Canım Ninom'a bir kez daha teşekkür ederim.
Sağlık ve huzur dileklerimle.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)