26 Kasım 2009 Perşembe
Bu ilk değil ki :-(((((
12 Kasım tarihinde, klavye marifetiyle döktürdüğüm yazımın son cümlesi
ne yazık ki gerçek oldu. Yaşamım boyunca; elimde olmadan, ama çok içten güldüğüm tüm gariplikler gün oldu birer birer başıma geldi. Bu da sonuncusu.
.
Evet, Oğul'cuğumun beş gün süren sınav maratonunun son günü evimize getirdiği virüscüklerle, halen baş etmeye çalışıyoruz. İlk iki günü her zamanki yöntemlerimizle geçiriyorduk ki, içimize düşen kurt bizi hastaneye gitmeye zorladı. Adeta domuz avına çıkmıştık. Genç Doktor'umuzun kısa süren muayenesi ve ciddi bir laboratuvar araştırması yapılmadan koyduğu teşhis H1N1 idi.
.
Anne-Oğul bu virüsleri pek sevmiş olacağız ki halen çift hoparlör öksürmeye devam ediyoruz. Allahtan ateşli safhayı atlattık, bağışıklık sistemimizi güçlü tutma faslındayız. Bir bayram arifesine yakışmayan ruh hali içerisinde ''Buna da şükür'' diyerek ve en azından bilgisayarlarımızın başına oturabilecek gücü bulabilmenin keyfini yaşamaya çalışıyoruz.
.
Adı her ne olursa olsun, griple başedebilmenin tek bir yolu varmış, bunu çok iyi öğrendik; bünyeyi sağlam tutabilmek. Taze sıkılmış portakal suyu, Asu'cuğumun ''Atom Çayı'' (içinde ıhlamur, elma, tarçın, karanfil, .......ismini aklımda tutamadığım muhtelif baharatlardan oluşuyor) Gerisi yalan.
.
Sağlık ve huzur dileklerimle.
.
BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
12 Kasım 2009 Perşembe
Minibüs sevdam 2
Bugün minibüs anılarıma bir yenisini daha ekledim.:-))
.
Yine yollardaydım. Eve dönmek üzere bindiğim minibüste boş bir yere oturuverdikten sonra, Kaptan'a iletilmek üzere elime hazırladığım paramı önde oturan iki kişiden birisine uzatmak üzereydim ve... O da ne! Pencereye yakın koltukta oturan orta yaşlı hanım, yanında oturan genç kıza adeta domuz görmüş gibi bakıyordu. Neden domuz? Çünkü kızımız bir elinde cep telefonu koyu bir muhabbet sürdürürken, diğer elinde hamurlaşmış kağıt mendiliyle sürekli burnunu siliyordu. Aksırıkları, öksürükleri havada uçuşurken yanındaki hanımın yüzündeki ifade ''Oku oku bitmez'' bir korku romanı gibiydi.
.
Orta yaşlı hanım; kâh açılamayan cama çaresizlik içinde bakıyor(açılsa kafasını camdan dışarıya çıkaracak), kâh burun deliklerini kapatıyordu. Bu manzaraya gülmemek için kendimi zor tuttum. Çünkü; delikleri kapanan burun kanatları , paraşüt gibi kabarıp kabarıp kızarıyordu. Genç kız, ara sıra dışarıya bakmak üzere hanımın üzerine doğru meyil ettikçe, zavallı (ne yapayım ki komik) kadıncağızın gözleri yuvalarından fırlayıp, iki elini can havliyle hem ağzının, hem burnunun üzerine kapatıyordu. Hareketleri, mimikleri görülmeye değerdi.
.
Aslında bütün yolcular bu gripli kızımızın saçtığı mikroplarla, virüslerle burun burunaydık. Fakat, hiçbirimizin yüzünde ''Ölüm korkusu'' yoktu. Bir kişi hariç. Bu manzara beni niye bu kadar güldürdü bilemiyorum: Zor durumdaki insanlarla eğlenmek hiç adetim değilken. ''Fareden korkan bir insanın sandalyeye çıkması'' gibi birşeydi bu olay benim gözümde.
.
Güldüm komşuma , gelmesin başıma:-(((((
.
Sağlık ve huzur dileklerimle.
.
Yine yollardaydım. Eve dönmek üzere bindiğim minibüste boş bir yere oturuverdikten sonra, Kaptan'a iletilmek üzere elime hazırladığım paramı önde oturan iki kişiden birisine uzatmak üzereydim ve... O da ne! Pencereye yakın koltukta oturan orta yaşlı hanım, yanında oturan genç kıza adeta domuz görmüş gibi bakıyordu. Neden domuz? Çünkü kızımız bir elinde cep telefonu koyu bir muhabbet sürdürürken, diğer elinde hamurlaşmış kağıt mendiliyle sürekli burnunu siliyordu. Aksırıkları, öksürükleri havada uçuşurken yanındaki hanımın yüzündeki ifade ''Oku oku bitmez'' bir korku romanı gibiydi.
.
Orta yaşlı hanım; kâh açılamayan cama çaresizlik içinde bakıyor(açılsa kafasını camdan dışarıya çıkaracak), kâh burun deliklerini kapatıyordu. Bu manzaraya gülmemek için kendimi zor tuttum. Çünkü; delikleri kapanan burun kanatları , paraşüt gibi kabarıp kabarıp kızarıyordu. Genç kız, ara sıra dışarıya bakmak üzere hanımın üzerine doğru meyil ettikçe, zavallı (ne yapayım ki komik) kadıncağızın gözleri yuvalarından fırlayıp, iki elini can havliyle hem ağzının, hem burnunun üzerine kapatıyordu. Hareketleri, mimikleri görülmeye değerdi.
.
Aslında bütün yolcular bu gripli kızımızın saçtığı mikroplarla, virüslerle burun burunaydık. Fakat, hiçbirimizin yüzünde ''Ölüm korkusu'' yoktu. Bir kişi hariç. Bu manzara beni niye bu kadar güldürdü bilemiyorum: Zor durumdaki insanlarla eğlenmek hiç adetim değilken. ''Fareden korkan bir insanın sandalyeye çıkması'' gibi birşeydi bu olay benim gözümde.
.
Güldüm komşuma , gelmesin başıma:-(((((
.
Sağlık ve huzur dileklerimle.
10 Kasım 2009 Salı
Keşke bir daha gelebilsen
8 Kasım 2009 Pazar
Halk oyunları
Kendimi şanslı saydığım bir konu, gençlik yıllarımın en güzel uğraşısı: Değişik yörelerimizin, birbirinden güzel halk oyunlarını öğrenmiş olmak. Davul- zurna, akordeon, kemençe sesi beni hemen o günlere götürüverir. Aaaah gençlik.
.
Geniş bir spor salonunda, günlerce süren sıkı ve titiz bir çalışmanın, koreografi ile şekillenip sunum haline gelmesi muhteşem bir şey. Emeklerin karşılığında alınan takdir ve alkış; ayakların yerden yükselmesine ve hatta iki kanat takıp uçma kıvamına gelmesine yetiyor insanoğlunun. Ödüllerin en büyüğü ve en güzeli.
.
Şimdilerde nasıldır, bilemiyorum? Bakırköy gençliği. Bizim zamanımızda (yaşlılığın en büyük kanıtıdır bu başlangıç), sanatsal faaliyetler açısından bir cennetti. Halk Eğitim Merkezi, çeşitli dernekler, spor salonları, genç beyinleri zararlı faaliyetlerden korumak adına güç birliği içinde çalışıyordu adeta. Eğiticilerimize Ağabey, Abla diyecek kadar yakın, bir o kadar da saygılıydık. Ortaya çıkan sonuç hep yüzümüzü güldürmüştü.
.
Ritm ve müzik, yaşamımın her döneminde beni sakinleştiren, rahatlatan ve formumu korumama yardımcı olan iki unsur oldu. Onlar olmasa ben ne yapardım? Düşünmek bile istemiyorum. Bu yaşımda, halâ merdivenleri üçer, beşer çıkabiliyorsam bu herhalde bir zamanlar severek oynadığım halk danslarının eseridir.
.
Bilgisayar başında, amip gibi oturdukları koltuğun şeklini alan gençliğe bir şekilde bunu anlatmak gerekir. Ama nasıl?
.
Sağlık ve huzur dileklerimle.
.
.
1 Kasım 2009 Pazar
Bimen Şen
En sevdiğin bestekâr kim sorusuna tereddütsüz vereceğim yanıttır: Bimen Şen (Dergazaryan) . Babası Ermeni bir din adamı olan, kilise korosunda ilahiler okuyan bir koristken, 14 yaşında Bursa'dan İstanbul'a gelen Bimen Şen; gönül verdiği Türk Sanat Musıkîsinin en güzel bestelerini burada döküvermiş saza, söze.
.
Hicaz fasıllarının vazgeçilmez şarkısı *Yıllar ne çabuk geçti o günler arasından, hepimizin zevkle eşlik ettiği besteleri arasındadır.* Ağyar ile sen geşt-i güzar eyle çemende. Hemen arkasından gelir.* Durmadan aylar geçer yıllar geçer gelmez sesin.
*Dil-hun olurum yad-ı cemalinle senin ben.*Kırsa bin tel naz ile terk-i esaret eylemem. *Ruhumda bu şeb hicr-i visalin yanıyorken.* Sabrımı gamzelerin sihr ile tarac edeli.*Firkatin aldı bütün neşve-i tabım bu gece. . . . Hepsi o kadar güzel ki, yazamadıklarımdan özür diliyorum. Evlat ayırmak gibi bir duygu. *Yüzüm şen, hatıram şen, meclisim şen şarkısı ile Şen soyadı Ata'mız tarafından verilen Bimen Ustanın birçok şarkısının notasına ulaşabildiğim halde, saba makamında yazılı eserlerine hiçbir yerde rastlayamadım. Bu konuda sizlerin de yardımını rica ediyorum.
.
Nota bilgisi olmadan bunca güzel esere imza atan bestekârımız, duygularını nağmelerle
yoğurup şarkıya ve saz eserine dönüştürmede harika bir ustalık sergilemiş. Eserlerini çalarken veya söylerken insan, matematiksel bir ahenk yakalamanın zevkini yaşıyor. Hani çocukken merdiven basamaklarında oynadığımız bir tür oyun gibi; İki basamak yukarı, bir basamak aşağı ... Evet, ne diyeyim; Seviyorum Bimen Şen'i. Nur içinde yatsın.
Sağlık ve huzur dileklerimle.
Nota arşivinden yararlanabileceğiniz siteler:
www.bakirkoymusiki.com/
http://www.uskudarmusikicemiyeti.com/
http://www.neyzen.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)