Çalışma hayatının ilk ayları, ilk yılları zor geçer. Artık özgürlük bitmiştir. En sevilerek gidilen işyerinde bile; ''Yarın canın istemezse gelme'' denmediği için, kendinizi kapana sıkışmış gibi hissedersiniz. Evlilikte bile bir nişanlılık (alışma) dönemi varken, işe paldır küldür giriverirsiniz. Zaman içinde, ailenizden çok gördüğünüz çalışma arkadaşlarınızla ikinci bir aile oluşturup mutlu, mes'ut çalışıp gidersiniz. Ama, alışma süreci içerisinde bunalır durursunuz.
Anlatacağım olayı , böyle sıkıntılı günlerimden birinde yaşadım:
Yorgun argın biten bir iş günü akşamı İstanbul'un Avrupa yakasındaki işimden evime gitmek üzere bindiğim minibüsün kanepesine kendimi attığımda, son derece mutsuzdum. Ertesi günün
bugünden farksız olmayacağı düşüncesi ise başlı başına bir umutsuzluk kaynağıydı.
Minibüs muavininin, pazarcı çığırtkanlığıyla tıka basa doldurduğu aracımız yola çıktığında hava iyiden iyiye kararmıştı. Uzun bir süre yer yer tıkanan, açılan trafikte yol almaya çalışırken, şöförümüz ani bir hareketle minibüsü yolun kenarına çekti. Karşı yönden gelen bir başka minibüsün ikazıyla çevirme (trafik polislerince yapılan ayakta yolcu kontrolü) olduğunu öğrenen kaptanımız, A planını uygulamaya koyuldu.
Torpido gözünden çıkan dört- beş tane havlu, aracın dikiz aynalarına bağlandı. Kaptan, bir lider edasıyla biz yolculara talimatını verdi. ''İlerde polis aracının önünden el çırpıp şarkı söyleyerek geçelim de bizi gelin alayı sansınlar. Akşam akşam ne siz ne de ben mağdur olmayayım.''
Bir anda yüzüme kan, yüreğüme can geldi. Benim gibi tüm yolcuların da. Meğer hepimizin böyle bir etkinliğe ihtiyacı varmış. Oturanı, oturmayanı başladık el çırpmaya. Bir de türkü tutturduk. Türkü bittiğinde polis çevirmesini çoktan geçmiştik. Ben dahil tüm nekbet suratlar ışıl ışıl gülüyordu loş minibüs ışıklarının altında.
*
İşte bu yüzdendir: Minibüs sevdam
Sağlık ve huzur dileklerimle.
*
Ha ha ha, ne güzelmiş be yav. Haydi koçlarım eller havaya, hep birlikte söylüyoruz. "Yiine yeşerdi fındık dalları, acep ne olacak yaarin halları". Hızını alamayıp göbek atan olmadı mı? Ah şöyle bir minibüse de ben denk gelseydim yahu.
YanıtlaSilEllerinden öperim Rayegân ablam:)))
Ha haa süpermiş bu hikaye :) İyi ki polis hafta içi akşam akşam ne düğünü bu diye durdurmamış :)
YanıtlaSilyurdum insanı, helal valla.
YanıtlaSilkızıyorum zaten ben bu polis milletine. kardeşim çözüm mü buldunuz toplu taşımaya da ceza kesiyorsunuz ayakta yolcu taşıyanlara ?
ab uyum şeysi derdine nüfusu bi kaç yüzbini geçmeyen şehirlerin uygulamalarından devşirme uygulamalar.
hayır sonuçta işine gitmeye çalışan mağdur, patrona her gün polis ceza kesiyo o yüzden kem küm denir mi ?
Kardeşim Leylâk,
YanıtlaSilÖncelikle berhüdar ol. El öpenlerin çok olsun. Minibüsler gerçekten tüm sanatkârlar için müthiş bir kaynak. Yazı, resim, müzik... her türlü ilham perisi dolanıp duruyor içinde. Belli mi olur, bir olay da senden dinleriz bir gün.
Gözlerinden öpüyorum.
Mor Kekim,
YanıtlaSilDüğün bu. Hafta içi,hafta sonu dinler mi? Zaten o zamanlar minibüscüler içerisi görünmesin diye arabalarını bırak yıkatmayı, çamur banyosu yaptırıyordu.Ne içerden dışarısı, ne de dışarıdan içerisi görünmüyordu.Pratik zeka.;-))
Öpüyorum.
Hoşgeldin Nalân'cığım,
YanıtlaSilAynen dediğin gibi. Herşeyimiz 4/4 lük ya. Hele yağmurlu, soğuk havalarda duraklarda bekleyen insanların haline acımamak mümkün değil. Binen kabul ettikten sonra polise ne demek düşer? Tabii durumu kötüye kullananlar da yok değil. Aslında bu, güzel bir tartışma konusu olabilir.
Sevgilerimle.
Hahaha süpermiş walla:) Güzel yurdumun,güzel insanlarında çare tükenmiyor.
YanıtlaSilAyrıca o ne güzel bir şofördür öyle. Sarılıp,kucaklayasım geldi kendisini:D
Iste bizim ülkemizin bu hallerini cok ama cok seviyorum. Buralarda asla olmaz. Zaten minübüs de yok.
YanıtlaSilSevgiler
İki kardeş de müthişsiniz, akşam akşam güldürdünüz beni!!!
YanıtlaSilOkurken, birde bunu halk otobüsünde olsa nasıl olur diye düşünmeden de geçemedim.
"Çalışma hayatı" nasıl da dolu dolu geçti. Yollar her zaman bir hikaye havasındaydı, hele İstanbul yolları, yaz yaz bitmez hikayeler...
Misafirlerimi kapıda bırakmışım duygusuna kapılarak çok mahcup oldum. Yazmadığım için yorum bölümüne bakmak hiç aklıma gelmedi:
YanıtlaSil*Hem okur hem yazar'a hem de güler diyebiliriz.
Şöför yok, kaptan var.:-)))Pek hiperaktif bir şeydi. Sarılmak için epey geç kaldın.:-)))
*Sünter'ciğim, farklıyız gerçekten.''Farkımız zekâmız'' İyiye kullanırsak elbette.Her zaman gülemiyoruz maalesef.Bu ekstra bir şeydi.
Benden de sevgiler.
*Nur Hanım sizi güldürdüğüme sevindim. Ama yaşadığımız fıkra gibi bir olaydı. Halk Otobüsünde olsaydık bagajdan bir de davul zurna çıkardı herhalde.
Yollar yine de çok ilginç. Aslında yazılacak çok şey var.Fırsat buldukça...
Sevgilerimle