28 Eylül 2009 Pazartesi

Gözlük




İlkokul çağlarımda özendiğim, sahip olmak istediğim sayılı şeylerden biri de gözlüktü. Sınıfımızdaki gözlüklü arkadaşlara hayran hayran bakardım. Gözlük kaplarından çıkartarak camlarını sildikleri kenarı tırtıklı bez parçasına bile imrenirdim. Nasıl bir yürekten dilediysem Yüce Rabbim çifter çifter verdi.
.
Evet, biri gözümdeyken diğeri bandana gibi başımın üstünde iki adet gözlüğüm var. Sürekli dönüşüm halinde, bir yakın- bir uzağı görebilmem için burnumun üzerinde kovalamaca oynuyorlar. Oysa ki ben uzun yol seyahatlerimizde trafik işaretlerini, tabelaları gören ilk kişi olmanın gururunu yaşardım. İlaç prospektüslerini zorlanmadan okurdum.
.
Sebebim:TETRİS oldu. Bilmem hatırlar mısınız? Elde oynanan bir oyundu. Bir dönem çılgınlığıydı diyebiliriz. Kareleri üstüste getirerek puan rekorları kırdığımız(ne işe yarayacaktıysa) bir tiryakilikti. Bir yaz tatili boyunca, fırsat bulduğum her aralıkta oynamaktan kendimi alamadığım bu oyun yüzünden güzelim gözlerimi yordum, bozdum.

Çocukluk hayalim gerçek oldu.:-((
.
Bugün, yine aynı yanlışı yaptığımın farkına vardım. ''Hayat tekerrürden ibaret'' sözü bu kez de benim için söylenmiş oldu. Bir süredir bilgisayarda zevkle oynadığım bir oyunun gözlerime yeni tuzaklar hazırladığını ancak anlayabildim. Renk renk topların-karelerin üstüste, yanyana dizilişleri, hareket edişleri gözleri inanılmaz derecede yoruyor. Ben derhal sık kullanılanlar listemden siliyorum. Bu tür oyunlara meraklı arkadaşlarıma duyururum.
.
Sağlık ve huzur dileklerimle.
.
Sizlere bir müzik sitesi adresi daha:http://www.di.fm/
.
resim:www.google.com/images sitesinden alınmıştır.


25 Eylül 2009 Cuma

Güle güle Recep, Şaban, Ramazan ve Bayram


Gördüğünüz gibi temizlikle hiç vakit kaybetmeden yazmaya başlıyorum. Uzunca bir ara blogcuğumu ne hale getirmiş. Kabahatli sadece ben miyim? Haaayııır. İnternetten kaynaklanan bir takım problemler ki halâ tam anlamıyla anlaşılmış ve aşılmış değil, yazmama engel oldu. E biraz da Ramazan rehaveti, üzerine tuzunu biberini serpiştiriverdi.
*
Bir de günah çıkartayım bu arada; bloglara giremediğim süre içinde enteresan bir oyuna kaptırdım kendimi. Bilgisayarı açar açmaz oynamak geliyor içimden. Kendimi alamıyorum. Önceleri beni rahatlattığını zannediyordum. Fakat sonradan anladım ki istediğim sonucu alamadığım zaman meğer geriliyormuşum.
*
Başlık olarak önce ''Güle güle Ramazan ve Bayram'' diyecektim , son anda Recep ve Şaban'ı üzmemek için, ayırımcılık olmasın diye onları da ekleyiverdim. Ramazanın maneviyatımıza katkıları tartışılmaz. Ben daha başka katkılarından dem vurmak istiyorum kendi adıma. Onbir ayın sultanı = pide ikilisinin yanı sıra, benim için vazgeçilmez bal-kaymak ve tahin- pekmez bileşim ve karışımlarının bedenimde bıraktığı katmanlar, bu mubarek ayın bende bıraktığı görünür artılar. Üstüne üstlük üst kat komşumun:-)) bayramda yaptığı tatlı da cabası. Tadı halâ damağımda.
*
Yeniden yazıyor olabilmek çok güzel. Tabii tiryakisi olduğum birçok blogu okuyabilmek de yazmak kadar güzel. Tuşlara dokunan bütün eller sağolsun, varolsun.
*
Hepinizin geçmiş bayramı geç de olsa kutlu olsun. :-))))
*
Türk Sanat Müziği sever dostlarıma:
.
Ekranın sağ tarafındaki TRT Radyo yazısının üzerini tıkladığınızda altta TRT nağme kutucuğu 24 saat TSM keyfi yaşatıyor. Eşlik etmeyi ihmal etmeyin:-)))

13 Eylül 2009 Pazar

Et bebek


Ailenin hafızası en güçlü bireyi olmaktan hep gurur duymuşumdur. Bebeklik yıllarıma ait bir çok sahne var gözlerimin önünde. Gayret etsem doğduğum günü bile hatırlayacağım.:-)))
.
Bir erkek ve iki kız çocuktan sonra dünyaya gelişimi; stada en son giren maraton koşucusunun yaşadığı hezimet ve gördüğü rağbet olarak özetlemeye çalışırsam yanlış olmaz umarım. ''Aman efendim zahmet etmeyin ebe falan da istemem'' diyerek çıkıp gelmişim dar-ı dünyaya.
.
Bebek deyince akla uyku gelir ya. Uyuyup da büyüyecek hani. İşte, detayına kadar hatırladığım uykuya geçiş anlarımdan kesitler aktarayım sizlere: Canım annem, beni daha çok ayağında sallamayı yeğlerdi. Yüzüme örttüğü tülbent ve görüş açımda iki komşu teyzenin ayakları (biri kemikli, diğeri tombul)bugün gibi gözlerimin önünde. Tabii annem halının üzerinde oturur vaziyette. Önce yavaştan, giderek sohbetin seyrine göre hızlanan; bir Mukaddes Hn. Teyzenin, bir Müstenire Hn.Teyzenin, Bir Mukaddes Hn.Teyzenin, bir Müstenire Hn. Teyzenin.... ayaklarına baka baka sersemleyen kafam ve nihayet uykuya geçiş.
.
Bir başka versiyon: Sevgili ablalarımı beni uyutmakla görevlendiren annemin odadan çıktığı andan itibaren yaşadıklarım. Yaylı somyanın üzerinde zıp zıp zıplayan ablalarım ve oluşan yaylanmadan etkilenerek hoplama stiliyle uyumayı başarabilen ben, yani et bebekleri.
.
Et bebek, canlı bir bebeğe sahip olmak her kız çocuğunun hayalidir herhalde. Ben yaşamasam da, Canım Abla'larıma doya doya yaşattım bu duyguyu. Aramızdaki yaş farkı nedeniyle evciliklerine başka türlü katılmam olanaksızdı zaten. Gün oldu; giydirdiler, süslediler, gün oldu; sözüm ona ıslattıkları ekmek içlerinden köfteler yapıp lokma lokma yedirdiler, salıncakta salladılar. . .
.
Dünyaya gelişimi ''son maraton koşucusu'' benzetmesi ile anlatmaya çalışsam da, bunun sadece görüntüde böyle olduğunu belirtmem gerekir. Yoksa, aileme haksızlık etmiş olurum. Özenerek seçilmiş bir ismim, kucak dolusu sevgim ve bunca yaşanmışlığa karşın çocuk kalmış bir yüreğim var. Ben halâ bir et bebeğim.

Sağlık ve huzur dileklerimle.

11 Eylül 2009 Cuma

Bir korkumuz daha oldu


Gözümüz aydın. Korkularımıza bir yenisini daha ekledik İstanbul halkı olarak. Bakalım sırada ne var. Allah beterinden saklasın dedikçe yenileri çıkıyor ortaya.
.
Tinerci, kapkaçcı, hırsız, terörist, araba yakan Neron'lar ... ve daha şu an aklıma gelmeyen bir yığın musibetten korkak, tırsak hale gelen bizler, ruhsal dengelerimizi kendi çabalarımızla korumaya çalışırken, her an ''kimse yok muuuuu?'' sesleriyle uykularımızdan fırlayabiliriz endişesi yaşarken, bu kez sel felâketiyle başedebilmenin yollarını arar durumda bulduk kendimizi.
.
Bir zamanlar; yaşanan felâketler, insanoğlunun durup düşünmesi, kendine çeki düzen vermesi açısından dönüm noktası olurdu. ''Bize böyle bir ders gerekiyordu'' iç hesaplaşması ile kişi ve toplumlar ibretlik dersler çıkartırdı. Mağdura, mazluma yardım etmeye çalışılırdı.Oysa şimdi...Mal, mülk bir şekilde onarılır, yerine gelebilir ama bu olayla su üstüne çıkan esas feci sonuç; insanoğlunun mutasyona uğradığı gerçeği. Enkaz bölgesine üşüşenlerin karga, akbaba değil de insan olması. Bu; bilim adamlarının ciddi bir şekilde ve çok yönlü araştırması gereken en acil konu olmalı.
.
İstanbul, büyülü şehir. Adına şiirler yazılıp, şarkılar bestelenen yedi tepeli güzelim kent. Seni kimler bu hale getirdi diyerek sevdiğim bir İstanbul şarkısını günümüze uyarlıyıp yazımı bitiriyorum:
.
Ey çirkin İstanbul, benim kasvetli yârim
Çirkinliğin aksetmiş, yine sel sularına
(Vecdi Bingöl affet beni)
.
Sağlık ve huzur dileklerimle.

6 Eylül 2009 Pazar

DENİZ KABUĞU


Sevgili Dostlarım,

Bayram ve çocuk sözcükleri birbirine nasıl da yakışıyor değil mi? Yeni giysiler, yeni ayakkabılar, şekerler, çukulatalar, kapı kapı el öpmeler, toplanan harçlıklar....

Peki, her çocuk böyle mi yaşar bayramı? Şartları her ne olursa olsun, bütün çocuklarımız bayram sevinci yaşamalı.

http://kumralada-ada.blogspot.com/2009/08/kucugum.html

Sizin de mutlaka bu çorbada tuzunuz olmalı.

Sağlık ve huzur dileklerimle.