29 Nisan 2010 Perşembe

Şeytanın bacağı kırıldı




Bugüne kadar şans oyunlarıyla, çekilişlerle didiştim durdum. Onlar kaçtı, ben üzerlerine gittim. Hiç büyük oynamadım ama hep oynadım. ''Bu sefer tamam'' duygusunu, heyecanını yaşamak benim için giderek bir zevk ve eğlenceye dönüştü. Her hafta oynadığım 1.00TL lik sayısal, şans topu gibi oyunların yanısıra marketlerin sabırla formlarını doldurup çekilişlerine katılmaktan hiç vazgeçmedim.
*
Benim bu halim aileye de sirayet etti. Bir süre önce büyük bir marketin otomobil çekilişine katıldık. Bir öğlen vakti ; kapımızı çalan postacı, imza karşılığında bu marketten gelen bir zarf uzattı elimize. Zarftan çıkan yazıda ''Otomobil kazandınız'' diyordu. Büyük bir şaşkınlık ve sevinç içerisinde ailecek zeminle tavan arasında gidip gidip geldik. Lâkin; oynamaktan, zıplamaktan yorgun düşüp yazıyı salim kafayla bir kez daha tane tane okumaya çalıştığımızda tüm keyfimiz kaçtı. En alt satırlarda yer alan ve yedek olduğumuzu belirten cümleyi nedense görmek hiç işimize gelmemişti. Matem havasıyla birlikte morallerimiz petrol çıkartacak derinliklere indi. Arabamızı kaybetmiştik adeta. Sonra asil üyeleri nasıl devre dışı bırakırız plânları kurarak işi şamataya vurup yeni çekilişlere yelken açtık.
*
Derkeeen, evimizin yakınında günlük alış-verişlerimizi yaptığımız marketten dün bir telefon geldi. Bir yetkili eşimi soruyordu. Telefonu uzattığım eşimin yüzünde bir aydınlanma belirdi. Telefonu tutmayan diğer elini kafa hizasına kadar kaldırmış tektetelli oynuyordu. Teşekkür ederek telefonu kapattıktan sonra bana ''Haydi yine kaptın çeyrek altını'' dedi. Marketin çekilişinden çeyrek altın kazanmışız. Yooo acı bir tecrübeden sonra inanır mıyım? ''İsim benzerliğidir'' dedim. Çünkü, gecenin olur olmaz saatlerinde çalan telefonumuzdan eşimin adaşı bir doktor zaman zaman aranır. (118 ovovovonsekizden sorularak) Neyse, bu kez durum yeterince gerçeklik kazandı. 12.00 gibi gelin alın demişler.
*
İlk işim Nino'ma haber vermek oldu. ''Kıh kıh kıh konser kıyafetini giy giderken'' dedi. Epey bir gülüştük. Bizimle birlikte beş talihli daha olduğunu söylemişler.'' Aceba diğerleri de bizim gibi spor mu giyinir?'' dedim kendi kendime. Eşim, bir limousinein bizim eve doğru geldiğini söyleyerek dalga geçti. Ben ''Hiç değilse servis arabalarını gönderebilirlerdi'' deyip sitem ettim sevgili marketimize. Yola çıktığımızda fotoğraf makinasını almadığımıza hayıflandık. Eeeee, bu bir ilk.
*
Marketimizin açıl susam açıl kapılarından geçtiğimiz anda büyük bir hayal kırıklığı yaşadık. Günlük market hali hüküm sürüyordu. Danışmadaki bayanın böyle bir durumdan haberi bile yoktu. Telefonla görüştüğü yetkili sonraki bir saatte ödülü alabileceğimizi söyledi veee evet :

Şeytanın bacağını kırdık.

(Maksat muhabbet)

Sağlık ve huzur dileklerimle



resim porttakal.com dan alınmıştır

18 Nisan 2010 Pazar

Haftanın günleri


Son yazı başlığımın etkisinde mi kaldım ne oldum, yazmayalı bir ayı geçmiş. Sizler de benden ümidi kesmişsinizdir. Ne yapayım; kendim yazar kendim okurum. İnsanın kendi kendine muhabbet etmesi de çok zevkli aslında. Ancak, yüksek sesle olmamak şartıyla. :-(((
*
Haftanın günleri yedidir yedi
Yedidir sayın bakın yedidir
Sayın bakın yedidir yediiii
*
İlkokulda, haftanın günlerini öğrenmek amacıyla olsa gerek bu şarkıyı hepimiz söyledik. ''Hayır ben söylemedim'' diyeniniz varsa ''Ya kızamıktan, ya kabakulaktan raporlu olduğun zamana denk gelmiştir'' derim. Yani kaçarı, göçeri yok.
*
Ben bu ve diğer okul şarkılarımızı nedense pek bir içli okurdum. Gören, duyan; Orhan Abi'den ''Batsın bu dünya''yı söylüyorum zannederdi herhalde. Bu hassasiyetim geçti mi? Hayır. Ne zaman bir çocuk korosundan çocuk şarkıları dinlesem gözlerim Heidi gibi tiril tiril dolar. Hiç de ağlak bir insan değilimdir aslında.
*
Gelelim haftanın günlerine. Ne olduysa, ne bittiyse artık haftanın günleri benim için ikidir iki.
Pazartesi- Pazar. Aradaki günler neredeler hiç bilemiyorum. Rahmetli anneannem bunu bir çok konuda olduğu gibi ahir zaman alameti olarak değerlendirirdi kırk yıl önce. Doğruluğu ispatlanmadığı için ben böyle bir saptamada bulunmayacağım. Hani günü uykuda geçiren bir insan da değilim. Sabah 7.30 Akşam 24.00 arası günü dolu dolu yaşamama rağmen aradaki günleri rüya hızında nasıl tüketiveriyorum. Bir bilen varsa lütfen açıklasın.
*
''Zaman su gibi akıp gidiyor'' benzetmesi hep yapılır. ''Rüya gibi geçen yıllar biraz durun durun biraz '' hemen aklıma geliveren bir şarkı. Demek ki tek şikâyetçi ben değilim. Peki, tesbit doğru ise çözümü ne? Ne yapmalıyım ki Pazartesi- Salı-Çarşamba-Perşembe-Cuma ve Cumartesinin varlığını hissede hissede yaşayayım. Nerde hata yapıyorum da bu altı günü hatırlayamayacak kadar çabuk tüketiyorum.
*
Ben bu konuyu araştırmaya devam ederken sizlerin de değerli önerilerinizi bekliyorum.
*
Sağlık ve huzur dileklerimle.