* Temeli büyük Türk milletinin ve onun kahraman evlâtlarından mürekkep büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan Cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceği fikrinde bulunanlar, çok zayıf dimağlı bedbahtlardır. Bu gibi bedbahtların, Cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde lâyık oldukları muameleye maruz kalmaktan başka nasipleri olmaz. Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşıyacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir. 1926 (Atatürk’ün S.D. III, S. 80)
Sevgili Adsız Arkadaşım, eleştiri yapmak için kimliğinden, kişiliğinden vazgeçmeseydin keşke. Üzüldüm.
Diğer Arkadaş'larıma hemen kısaca bir açıklamada bulunayım da merak etmesinler. Fiiiiyuvvv tarihinde Vatan Sıhhate Benzer diye bir yazı yazmıştım. Gerçekten, sevgili Sıfatsız Arkadaşımın da yorumlarında (keşke silmeseydim) belirttiği gibi, biraz kel alâka sümbül efendi durumu hasıl olmuş. Yazdığımı ben de pek beğenmedim. Zaten birçok yazımı da dönüp baktığımda beğenmiyorum. E ben zaten yazar falan da değilim. Kimseyi zorla kolundan tutup ''İllâ benim yazılarımı oku'' diye de çekiştirmiyorum.
Nam'sız Arkadaşım gelmiş :D gibi bir yüz ifadesi bırakarak, benim durumu anlamamı sağlamaya çalışmış. Yorumlar, benim denetimimden geçmeden yayınlandığı için ve ben de dönüp bakmadığımdan, sağolsun bir daha gelmiş; konu başlığı söz ile yazının alâkasız olduğunu belirtir bir yorum bırakmış. Tabii ben işin farkında bile değilim, yine gelmiş iki kelimelik bir yorum daha bırakmış. Canım benim, dönmüş dolaşmış hazaar içine sinmemiş, iki yorum daha bırakmış. Yani, bana nasıl değer veriyorsa üslubu kalın yorumlarını göstermeyi kendisine şiar edinmiş. Sonunda gördüm Ünsüz Arkadaş'ım. Artık rahat uyuyabilirsin.
Keşke, kim olduğunu bilseydim ve pek de kibar olmayan eleştirin için teşekkür edebilseydim. Ama uzun zamandır yoruma kapattığım blogumu bu seferlik özellikle senin için açık bırakacağım. Belki söyleyecek bir sözün vardır.
Jose Antonio Abreu isimli Venezuela’lı bir piyanist, ekonomist, eğitimci, aktivist, ve politikacı 1975'de bir vakıf kurarak El Sistema diye bir programla Venezuela'da binlerce sokak çocuğunun enstruman çalmayı öğrenmesini sağlıyor. 150,000'den fazla sokak çocuğu enstrüman çalmayı öğrenmiş ve dünyanın en iyi orkestralarına gidiyorlar. Sadece başkentlerinde 30'dan fazla senfoni orkestrası varmış. Gustavo Dudamel Los Angeles Philarmonic'in şu anki 29 yaşındaki şefi de böyle bir geçmişten geliyor. Seyredeceğiniz eseri Gustavo Dudamel yönetiyor ve bu çocuklar çalıyor.
Şaşırtıcı bir not daha, Başkan Hugo Chavez de bu programa tam destek veriyor.
Yılın hiç değilse bir günü başlarını okşayıp, bir avuç mama ya da arta kalan yemeğimizi onlarla paylaşarak yaşam mücadelelerine destek olalım.
Unutmayalım; BİZ DE ONLARDAN BİRİ OLABİLİRDİK.
Bu duyurunun altına bir de hayvanlarla ilgili güzel söz ekleyeyim demiştim. Bin pişman oldum.İnternette şöyle bir dolaştım ve bu dost canlısı hayvanlara verdiğimiz değeri üzülerek gördüm. Allahtan onların bu sözlerden haberi yok. Kahrolurlardı.
İt güt para kazan İt kağnı gölgesinde yürür, kendi gölgesi sanırmış İt ol, ana olma İt utansa don giyer İt ürür kervan yürür İtin (Köpeğin) duası kabul olsa(ydı) gökten kemik yağar(dı) İtin de atın da soylu olanı aranır İtten kuzu doğmaz Köpeğe dalaşmaktansa çalıyı dolaşmak yeğdir Köpeğe gem vurma kendini at sanır Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur Malını it bağrını bit yer