25 Nisan 2013 Perşembe

BU BAHÇE :(







       Canım Nino'm   bana  bir hoşluk yapıp Mersin'de  iki yıl okuduğum (2-3. snf) okulumun fotoğrafını çekip getirmiş. Bir zamanlar ben de bu bahçede koşuşturmuş, kapısında bekleşen seyyar satıcılardan ipe dizili alıç yemiş, şalgam suyu içmiştim. Ne güzel, okulum hiç değişmemiş. :)


       Benim bu bahçede , bu bahçenin bende bıraktığı öyle bir iz var ki, ne bu bahçe beni, ne de ben bu bahçeyi unutamam. (Bu nasıl bir cümle yahu?? )


       Sadede gelmeliyim artık. Evet, benim densizliğim yüzünden beş yaşında başlayan eğitim hayatım  ( o günki Rayegân'ı bugün elime verseler evire çevire döverim)  bu okulda 6-7 yaşlarını sürdürdü. 


      Bir 10 Kasım öncesiydi. Sevgili öğretmenimiz  törende okumamız için şiir ezberlememizi istemiş ve evde bunu dile getirdiğim an itibarı ile Asu'cuğum, büyük bir titizlikle bana şiir arama çalışmalarına başlamıştı. Nur içinde yatsın, büyük şair Bahçet Kemal Çağlar'ın  Nöbetçi Millet şiirinde karar kılan mükemmeliyetçi yengeç Nino'mla geceli- gündüzlü hummalı bir çalışma içine girivermiştik.


      Ben koltuğun üzerinde ayakta, Nino'm elinde şiir kitabı atakta, o söyler ben söyler vaziyetlerinde...  Tören gününe kadar durum böyle devam etti, gitti. Hiiiç unutmuyorum o hallerimizi.


      Anma günü gelip merasim başladığında şiirin tek kelimesini bile hatırlayamayacak kadar heyecanlı ben, kürsüye çıktığım andan itibaren ''minik fare kükredi'' misali coşkuyla okudum, bitirdim şiirimi. Onbir mısralık Ey... diye başlayan bölümde de  aynen Asu'nun öğrettiği gibi gereken vurguları  yaptım. Eeeeeyyyyyy...


     Öğretmenimin ve  okul müdürümüzün  gözündeki takdir ifadesini  unutmuyorum. Görevini başarıyla tamamlamış bir öğrenci edasıyla sırama geçtiğimde kendimi, ne kadar da hafiflemiş hissetmiştim oysa. İşte bundan sonrası  tam anlamıyla bir felâketti. Şiirin etkisi geçinceye kadar teneffüsler benim için adeta bir işkenceye dönüşmüştü.


     Her sınıfta emsallerine rastlanan bir gurup şamatacı veledin teneffüslerde beni  ''Eeeeyyyy, eeeeyyyyy...''  diye kızdırması, onları susturma çabası içerisinde peşlerinden kovalamama  neden olmuştu. Günlerce süren bu koşuşturmada tabii son çare öğretmendi.


     Veee  işte ben bu bahçeye en içli, en duygulu Eeeyyyy'lerimi   bıraktım.

 


NÖBETÇİ MİLLET
Yaradan hey Yaradan!
Dört yıl değil bin yıl geçse aradan
Sensin ateş diye kanımızdaki
Sesin ışık diye önümüzdeki!
Ey yanımızdaki
Beş on mermere, bir avuç toprağa sığan
Sınırsız mavi umman hey!
Yeni kıyılar bulur, yeni yarlar kazardın
Sen her köpürüp taşmanda;
Her konuşmanda
Milletin alın yazısını yeniden yazardın.
Bakışların inanmayanı ezerdi
Sağ kolun bir tırpana benzerdi:
Başlardı yurt tarlasında düşüncenin hasadı.
Cümlelerin ya örsten kalkardı
Ya çıkardı kından.
Başak saçların sarkardı harman alnından:
Halk, biçilmiş ekin gibi, düşerdi dizlerine.
Milyonlar katılırdı sözlerine
Mıknatısa koşan zerreler gibi.
Köhne kanaatler, köhne küreler gibi
Sözünde çarpışıp düşerdi.
Tam sustuğun gün kıyamet oldu
Tam konuştuğun anlarsa mahşerdi:
Rab, gökte "dinleyin" derdi meleklerine;
Yıldızlar girerdi yeni mahreklerine;
Nehirler kavuşurdu yeni denizlerine:
Halk biçilmiş ekin gibi düşerdi dizlerine.
Şimdi nöbetçi olmak için Anıtkabrine
Tamamlayabilmek için tavafını
Sarmış yalın kılıçlar gibi etrafını
Tutuyor nöbet.
Bu millet:
Bu, vaktiyle ayaklarını ummanlar yalayan
Bu, üç kıtayı atının nallarıyla damgalayan
Bu, Timur'u, Atilla'yı, Oğuz'u
Bu, Yıldırım'ı, Fatih'i, Yavuz'u
Bu, seni yetiştiren ulu millet.
Vakar ve haysiyetle dimdik
Uyanık, tetik
Anıtkabrinde tutuyor nöbet.
Dünya dönüp dolaşıp
Boğazlaşıp dalaşıp
Ergeç ve ancak
Milli misaklarda karar kılacak.
Ey en büyük usta!
Düşünen olmadı bu hususta
Senden evvel ve senden ileri.
İlk müjdeyi, ilk haberi
Senden almıştı cihan
Ta o zamandan
Anlayamadığına yansın.
Sen, dünyanın dönüp dolaşıp geleceği
Uğrunda milyonların seve seve öleceği
En büyük maksat için
Dünyaya ilk karşı koyansın.
Nasıl içimizdeysen bütün varınla
İşte öylece dünya davalarındasın!
O ışık saçların, o alev sözlerinle
O gök gözlerinle sen.
Ey ıssız geceler içinden
Bize eşsiz sabahı getiren!
Ey asırlardır dul bayrağın eşi
Ey geceyarılarımızın güneşi
Ey ışık saçlar
Ey yele kaşlar
Ey çekilmiş hançer bakışlar
Ey fikri döven şakaklar
Ey kalem parmaklar
Ey ay-yıldızlı el
Ey en güzel
Ey en büyük
Ey Atatürk!
Getir dudaklarını bir bir alnımıza koy
Dağlansın ateşinle bu soy.
Oy Atatürk oy...
İrkilmez Ata çocuğu irkilmez:
Zaptedilmez, Atam, zaptedilmez
Biz varken senin hisarının burçları:
Bakışlarımız kılıç uçları
Bekliyoruz devrimini biz.
Çökmeyeceğiz diz
İsterse hayat zehrolsun
İsterse refah kahrolsun
İsterse kurşun düşsün yanımıza belimize
İsterse geçinmek için bir dilim
Kuru ekmek geçmesin elimize.
Halel gelmez bizim ateşimize;
Dünya düşse peşimize
Yer sarsılsa yerinden
Ne senden geçeriz, ne senin eserinden.

Behçet Kemal Çağlar

Hiç yorum yok: