14 Şubat 2009 Cumartesi

Sabah rüzgarı


Günün en çok hangi vaktini seversiniz? Sabah- Öğlen-Akşam- Gece. Benim yanıtım; günün ilk saatleri. Bu zaman dilimine birlikte bir yolculuğa ne dersiniz?

İlk, öğrencilik yıllarımda keşfettim; bu büyülü atmosferi. Önemli sınavlar öncesi, ders çalışmak için gecenin sessizliği, en uygun saatlerdi benim için. Yorgun başımı camdan çıkartıp, derin derin nefes aldığım zamana denk gelen alaca karanlığın içinde, doğanın bir parçası gibi hissederdim kendimi. Hafif hafif esen sabah rüzgarının eşliğinde an be an, en sevdiğim renk lacivertten maviye dönüşen gökyüzünü izlerken, çevremdeki herşey çok farklı çok saf ve masum görünürdü gözüme. Doğanın kurulmuş çalar saati kuşların birer birer ötmeye başlamaları, ağaçların, çimenlerin aynı yöne doğru salınmaları; kusursuz bir dans gösterisinden farksızdı. Şaşkınlık ve hayranlıkla izlediğim bu manzara, inkâr edenlere en büyük kanıttır dediğim; O yüce varlığa ''Allah'a'' biraz daha yaklaştırırdı beni. Derinliklerden gelen bir ezan sesi ile bedeninden uzaklaşmış bir ruh kadar hafiflediğimi hissederdim.

Anlamı ''Sabah rüzgârı'' olan Türk Sanat Müziğimizin en sevdiğim makamı ''Saba Makamı'' beni hep bu; dünle bugünün vedalaştığı saatlere götürür. Kendimi farklı bir alemde hissederim.

Yazımı okuduktan sonra sizleri, beni çok etkileyen bu makamla buluşturmak istiyorum. Haklı mıyım, değil miyim? Kararı siz verin. http://www.fizy.org/ sitesindeki pencereye '' saba peşrev'' yazarak, üç veya dördüncü sıradaki 8.54 dakikalık eseri, gözlerinizi kapatıp arkanıza yaslanarak dinlemenizi tavsiye ediyorum.

Yalnız olmadığınızı hissedeceksiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder