23 Nisan 2009 Perşembe

23 Nisan

Muhteşem bir gösteriydi, değil mi? Hoş, biz bu görüntüyü beynimizin orta yerine öyle bir yerleştirdik ki, kolay kolay hiç bir şey silemez.

23 Nisan 1920 TBMM mizin kuruluş tarihi. Önce ''Ulusal Egemenlik'' bayramı adı altında kutlanmaya başlanan gün, daha sonra 1927 yılında o günkü Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından Atatürk'e sunulan bir önerinin kabulü ile ''Çocuk Bayramı''olarak değiştirilmiş. Amaç; Kurtuluş Savaşı şehitlerimizin ve gazilerimizin çocuklarına sahip çıkmak, onların geleceği için büyük çapta bir kampanya başlatmak.

Etkinlikler her yıl daha geniş kitlelere yayılarak, yarışmalar, şenlikler, geziler...coşkulu bir hâle dönüşmüş. İlk kez 1933 yılında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, makam koltuğuna çocukları oturtmuş; gelecekteki sorumluluklarını daha iyi anlayabilmeleri için. Bu anlamlı bayramımız 1980 yılında, ''23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'' adı altında yasalaşmış.

Artık 23 Nisan, tüm dünya çocuklarının bayramı . Her yıl onlarca ülkeden gelen çocuklarla kutlanıyor. Dilleri, düşünceleri farklı olsa da birlikte muhteşem bir duygu birliği içine giriyorlar. Bunu nereden anlıyoruz? Ülkelerine dönmek üzere vedalaşırlarken ağlamaktan şişmiş gözleri ve birbirine sıkı sıkı kenetlenmiş elleri her şeyi anlatıyor.''Dünya Barışı'' için atılabilecek en sağlam temeller.

Gönül ister ki bu bayramı tüm çocuklar kutlasın. Küçük yaşta çalışma hayatının zorluklarıyla yüzyüze gelen yavrulara bu ay daha fazla ücret verilsin. Bayram tatili yapsınlar. Onlar da bu şenliğin içinde yer alsın. Başbakan'ın, Cumhurbaşkanı'nın koltuğuna onlar da oturabilsinler. Sinemaya, tiyatroya, lunaparka gitsinler. Dokuz yıl hapis yatmak pahasına çalmak zorunda kaldıkları baklavaları, börekleri diledikleri gibi yiyebilsinler. Hiç değilse senede bir gün gezip, eğlensinler. Varsın bindikleri güzel arabalar 24 Nisanda balkabağına dönüşsün. Bu bile onlara yeter.

Çocuklar bir ülkenin geleceğidir.



1 yorum:

  1. çocuklar, insan yavrularıdır. genetik olarak ana, babayla, veya diğer bazı yakın akrabalarla fiziksel ve zihinsel birtakım benzerlikler taşırlar. bu benzerliklerin sonucunda bazısı bizim genel beğeni ve algı durumumuza göre "güzel", bazısı ise "çirkin" veya "antipatik" çocuk olarak nitelenir. geleceğin karga burunları, kepçe kulakları, çiyan gözlüleri de hep çocuklardır.
    yıllar yılı izlediğimiz türk filmlerinde sezercikler, ayşecikler ve diğer çocuk oyuncular hep güzellerden seçilmiştir. saçları sırma, gözleri bademdir. ya çok aklı başında sözler ederler, ya da sevimlilikleriyle en gaddar haydutları insafa getirirler. filmimizin kahramanı olan çocuk, kendisi kadar güzel olmayanlardan dayak yer bazen. ona sen piçsin derler. gözü yaşlı anasına koşar, annesi güzeller güzelidir, babasının resmini gösterir ona, "hayır yavrum bak baban var, işte bu adam" der. babası da yumurta gibidir. bu güzel ana babadan cillop gibi çocuk sezercik dünyaya gelmiş, "kötü" muhitteki "çirkin" arkadaşlarından dayaklar yemeye mahkum olmuştur.
    bizim tarihimiz, (resmi tarih değil, kendi hayat hikayelerimizle yazdığımız tarih) sakatlanan bilinç altımızdan soyutlanamaz. biz sezerciği ayşeciği güzel olduğu için sevmek durumunda bırakıldık. çalışanı, emek harcayanı, hayatı yaratanı değil; kendisini terkeden sevgilisine kızıp şarkıcı olan, şöhrete kavuşan kadını alkışladığımız gibi.
    bebek parkında çimenlere uzanmış, insanları seyrederken önümden bir sezercik geçti. onun filmlerdekinden farkı, doğru muhitte yaşıyor olmasıydı. saçları uzun, kıyafetleri babasınınkilerin küçük versiyonu gibiydi(şık ve zevkli bir seçimdi hmmm). babasıyla ingilizce konuşarak gidiyorlardı yolda.
    bazı çocuklar şanslıdır, bazıları değildir. bazıları sevimlidir bazıları değildir. ama hepsi küçük ve savunmasızdır. sorumlu ve gelecekten beklentileri olan bir toplum, çocuklarına asgari koşulları sağlamakla yükümlüdür. çocuklar beslenebilmeli, okuyabilmeli ve çalıştırılmamalıdırlar. çocuk kalmış bir toplumuz ve 23 nisan maalesef çocukların bayramı değildir hala.

    YanıtlaSil